"İntiharsın sen, seve seve edilen..."
*
Biraz önce büyük bir kavganın başlamasını önlemiş olmanın verdiği gururla şuan Reyyan'gilin bahçesinde bir bankta ben ve kankim oturmuş diğer 8 adam ayakta duruyorlardı! Konuşuyorduk. Ben zor bir şekilde Murat Ağabeye onları benim çağırdığımı söylemiştim ve bir şekilde konuşarak anlaşmaya başlamışlardı.
Kankim sessiz bir şekilde,
"Yani şimdi bu çocuklar senin telefonunu hacklemis ve konumunu bulup geldiler öyle mi?" Bu da ayrı bi konu tabi. Hemen iki dakikada nasıl da geldiler. Salaklar. Sessizce söylemiştim Reyyan'a, böyle geldiklerini sadece o biliyordu.
"Abicim bir daha habersiz böyle toplanıp gelmeyin ha. Haber edip gelin gelecekseniz." Konuşan Murat Abydi. Ne gelmesi Murat abi. Kim geliyor?!
Biraz sinirliydi.
"Olur Murat abi. Karen telefonlarımıza baksaydı böyle gelmek zorunda kalmazdık. Bir dahakine haberli geliriz." Konuşan Mert'ti.
Murat abinin çenesini kapatmak için ona bunların arkadaşlarım olduğunu ve bugün için buluşacakken birden sesin kesildiğini, sonrada başıma bir iş gelmesinden korktukları için de çıkıp geldiklerini söylemiştim.
Hemen bana bakan erkek güzeline bakıp kaşlarımı çattım. Ve siz bittiniz bakışı attım.
Bittiniz oğlum. Bittiniz.Sonunuz geldi. Son duanızı edin. Bunun acısını ben fitil fitil ödettiricem.
Kaş göz yaptım erkek güzeliyle yufka yürekliye. Gel gel yaptım.
Sonra Murat abiye teşekkür edip kankimle de vedalaştıktan sonra onların arabasının birini açıp rastgele ön koltuğa oturdum. Camı yavaşça indirdim. Bana bakıyorlardı öylece. "E hadi ne duruyorsunuz. Burada mı konuşacağız yoksa? Benlik hava hoş. Ama siz ister misiniz bilemiyorum." dedim. Sonra ilk yufka yürekli hızlıca hareket etti. Hava kararmak üzereydi. Yanımdaki koltuğa oturdu. Anahtar kontakta takılıydı. Yavaşça arabayı çalıştırdı. Arkasındaki koltuğada erkek güzeli geçti. Elinde telefonla birisiyle mesajlasiyordu.
Diğer 3 oğlan da diğer arabaya geçtiler ve bizi takip etmeye başladılar.
Elimde telefonla uğraşırken onlara dönmeden "Arkadakiler de gelmeye devam edicekler mi yoksa bende kızları mı toplayayım?" Dalga geçer gibi ciddi olmayan bi soru sormuştum. Cevap erkek güzelinden gelmişti.
"Olur valla. Kaç kişi gelicekler? İstediğin kadar çağırabilirsin."
Sırıtıyordu. Ciddi miydi gercekten. Arkamı döndüm, ağzımdan "pislik" diye bı fısıltı çıkmıştı. Hemen önüme geri döndüm.
Yanımdaki çocuk bana baktı. "Nereye gidelim?" dedi. Bende izin istemeden onun telefonunu elime aldım. Koltukların arasındaki boşlutaydı. Telefonu açtım şifresi yoktu.
Onlar beni incelerken kendi telefonumu çaldırdım. Kaşları çatıldı erkek güzelinin. Sonra yufka yüreklinin telefonunu camdaki telefon tutacağına taktım ve kendi telefonumu hızlıca elime alıp ona kendi evimin konumunu attım. Tadaa. Her şey birkaç dakikada gerçekleşmişti.
Watsapptan konumu açtım ve "Bana gidiyoruz. Sürebilirsin. 5 dakika kaldı." Dememle ikisi de şaşırmıştı. Daha çok şaşıracaklardı.
5 dakikalık yol boyunca kimse konuşmadı. Hemen gelmiştik. Arabadan hepimiz aynı anda indik.
Benim 2+1 çatı katında küçük bir evim vardı. Dışarıdan çok sevimli duruyordu. Ama içi daha da sevimliydi. Asansörü yoktu. Ben apartmana girince peşimden ikisi de yavaşça geliyordu. Merdivenleri ben hızlı hızlı çıkıp evi açtım içeriye hızlıca baktım etraf dağınık mı diye, evet dağınıktı.
Koltuğun üstündeki tişörtü ve masada duran kahve bardaklarını aldım ve hızla kaldırdım.
Kapıdan yavaşça içeriye girdiler. Elimle gösterdim "Şuraya geçebilirsiniz."
Onlarda koltuğa yan yana geçip oturdular. Beni beklediler. Ben mutfağa geçtim. Elimde bir tepsiyle geldim. 3 kupa kahve vardı. Orta masaya tepsiyi bıraktım ve aynı zamanda nefes vererek karşılarına oturdum. Hesaplaşma vaktiydi. Kurtlar sofrası. Enfesss
"Benden izinsiz neden telefonum hackleniyor? Size bunun için kim izin verdi?" İlk olarak bu konudan başlayalım. Ben gelmemelerini söylemiştim fakat onlar olay çıkarmaya gelmişlerdi.
Kahvesini eline aldı erkek güzeli, "Sana bişey oldu sandım. Bende Mehmet'e haber verdim ve geldik. Bunda bir sakınca göremiyorum. Hem sen söyle neden buluşmayı iptal ettin? Bu adam senin için her yeri yakıp yıkmaya hazır bir cevap beklerken sen? Hıh, n'aptın? Duygularıyla oynuyorsun sadece."
Kahvesinden yudumladı. Sert bir başlangıç olmuştu. Tam ona cevap vericekken kapı çaldı. "Birini mi bekliyorsun?" Dedi yufka yürekli. Aynı anda ayağa kalkarken "Bilmem, belki." Dedim sırıtarak kapıyı açtım ve iri cüsseli bir erkek içeriye girdi. Elinde poşetleri önce mutfağa koydu ve sonra ceketini askıya asarken, "Hoşgeldiniz beyler." Yüzünde sinsi bir sırıtış vardı. Umarım tahmin ettiğim şeyi yapmazdı.
Koltuklara ağır ağır yürüdü ve adeta koltuğa çöktü. Kollarını yanlara açtı. Bana oturacak yer kalmamıştı. Yanına koltuğun kenarına küçükçe oturdum. "Kahve yapıyım mı ister misin?" Dedim. Sonra masaya baktı ve benim kahvemi aldığı gibi içti. Yarısını bitirdi.
Ona ters bir bakış attım. "Gerek yok, biraz soğumuş ama sen istersen kendine bidaha yapabilirsin." Dedi tam ona cevap verecekken tekrar konuştu. "Sevgilim"
N-ne napiyosun sen. Salak. Şaka mısın ya.
Karşımdaki çocuklar bana öylece bakakalmışlardı. Yufka yüreklinin yüzü düştü. Bunu gören erkek güzeli "Hani sevgilim yok demiştin." Dedi. Bu sefer ben öylece bakakaldim.
Yanımdaki oğlan birden kolunu omzuma koydu ve beni kendine çekti. Sinsi sinsi sırıtırken "artık var" dedi. Sonra yüzüme doğru "Demi sevgilim?" Dedi.
Ya harbi mal aminakoyim ya.
Napiyo bu çocuk.
Yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirdim ve "hıhı" deyip ayağa kalkarken "Ben kahve getiriyim" dedim
Sonra tekrar döndüm, "Mutfaktan bir şey isteyen var mı?" Erkek güzeli ayağa kalktı "Lavabo ne tarafta acaba?" dedi. Elimle koridoru gösterdim, soldan ilk kapı. Kalktı ve gitti.
Salonda yufka yürekli ve koca dev kalmıştı. Ben suyun kaynamasını beklerken "çıtırlar" gurubuna mesaj geldi.
Merve, "Karen'e ulaşabilen var mı mesajlarımı görmüyor ?"
Sinem, "Bende ulaşamıyorum. Telefonu kapalı."
Reyyan, "Karen bende şuan. Biraz üzgün. Yine bi olaylar yaşıyor." Dedikten sonra bir grup araması. Muhtemelen benim olayları Reyyan uzun uzun anlatmıştır.
Kahve suyu kaynadı ve içeriden hiç ses çıkmıyordu. Bu normal miydi bilmiyorum? Telaşlanmıştım.
"Napiyosun?" Diye bir ses geldi ve kaynar su birden yere döküldü. Ağzımdan "Ah!" Diye bir ses çıktı.
Yusuf hemen yanıma koşarak geldi. "Özür dilerim. Korkutmak istememiştim. İyi misin?" derken aynı zamanda beni kontrol ediyordu. Elimden ketılı aldı ve bedenimi geri çekti.
Hiç bir yerim yanmamıştı. Ama kendimi kötü hissediyordum. Birden onu itekledim. "Git! Dokunma bana. İstemiyorum senin yardımını." Tam o sırada diğerleri de mutfağa gelmişti. Koca dev koluma girdi.
"Gel güzelim bir yerin yandı mı?" Beni içeriye götürdü yavaşça. Zaten hava da iyice kararmıştı. Daha ne kadar kötü geçebilir ki diye düşünüyorum. Yeter artık bitsin bu kâbus. Dokunmasın bana. İstemiyorum. Hiçbirini. Onu görmeye dayanamıyorum. Yıllarca onu görmeye dayanamazken, içim titreyen çocuk şuan benim için endişeleniyor. Ve bu hiç normal değil. Bunu yapmamalıydı.
*
Ta daaa millet. Sizce de yeni bölüm su gibi geçmedi mi? Ve ayrıca baya da uzundu. Sınav haftasındayım şuanda. Bu yüzden maalesef bölüm gelmiyor bir haftadır. Eğer benim hakkımda detaylı bilgi isterseniz ilerleyen zamanlarda belki ufaktan bir bölüm yazabilirim. Kurgu olmayan.
Tamamen detay vermem mümkün değil fakat elimden geldiğince buna özen göstererek sizler ve benim daha samimi olmamız için yazmayı düşünüyorum. Çünkü malum kimliğimi gizli tutan Kendi çapımda minnacık bir (yazar da değilde) girişimciyim. Şimdilik öpüyorum. Ummahhhh bayb baaayyy
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Balık
Não FicçãoKalbimi mi yoksa beynimi mi dinlemeliyim? Ya pişman olacağım bir şey yaparsam? Ya her şeyi berbat edersem? Ya annem üzülürse? Artık dayanamıyorum. Aşk çok iğrenç bir duygu. Kendimden nefret ediyorum... İşte tüm bu soruların cevabı bu kitapta. Bu ki...