Cenazeler..
O akşam kulübede aldığımız haberden sonra hepimiz daha fazla dağılmıştık. Bay Na bizim çocukluğumuzu renklendiren biriydi, hepimiz onu fazlasıyla sever ve saygı duyardık her sıkıntımızda yanımızda olur ve bizim için elinden gelen her şeyi yapardı, hatta bizim için çok önemli olan kulübemizi bile o inşa ettirip bize hediye etmişti.
Bay Na ile ilgili anlayamadığımız tek şey Jaemine olan tavrıydı. Jaemin Korenin en iyi üniversitelerinden birinde Uluslararası ilişkiler kazandığında bile ondan utandığını söyleyip bir sürü hakaret etmişti, dışardan belki normal baba-oğul ilişkisi olarak görülebilirdi ama hikâyeye bizim tarafımızdan baktığımızda Bay Na , Jenoyu bile Jaeminden daha çok seviyordu.
Bu olay çok uzun yıllar boyunca kalbimi acıtmaya devam etmişti, kendi oğlundan sevgiyi esirgemiş olması canımı yakmıştı, Jaeminin günden güne çöküşünü görüyor olmak içimdeki bir şeyler yapmalıyım hissini körüklemiş ve Bay Na ile buluşarak Jaemin ile kötü bir şey yaşayıp yaşamadığını, onu üzdüğünü farkında olup olmadığını sormuştum karşılığında ise ailevi konulara karışmamam gerektiği dönütünü alarak masada tek kalmıştım.
İşte her şey o gün değişmişti, Bay Na artık bana nefretle bakıyor, her gördüğümde canım kızım diyerek kollarını açan adam artık beni gördüğünde adımı bile söylemiyordu.
Ne olursa olsun babamla annem boşandıktan sonra babamı bir daha görmeyişim istemsiz büyürken çevremde olan Bay Na ile ilgili kalbimde babasal duyguları tetiklemiş ve hareketleri bunu desteklemişti.
Bu yüzden duyduğum bu his babamı tamamen kaybetmek ile aynıydı.
Şimdi burada onu son kez görmek için toplanmış büyük kalabalık ile baş başa bir avuç topraktaki boşluğa bakıyorduk.
Tören bitmişti ve kalabalık yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı, bir süre sonra sadece arkadaş grubumla baş başa kaldığımda artık her şey gerçekti onu kaybetmiştik, etrafa baktım mezarlığın sessizliği içimi kemirmeye başlamıştı, Rüzgâr yaprakları sessizce sallayarak ortaya bir ses çıkarıyordu sanki doğa bu kayıp için bize başsağlığı diliyor gibiydi.
Titreyen ellerimle mezar taşına yaklaştım, gözlerim sisli dudaklarım titrek bir şekilde konuşmaya çalışırken içimdeki acıyı bastırmaya çalışıyordum, tam yanımda duran Jisungun sessizliği kalbimi daha da ağırlaştırmıştı, gözlerindeki hüznü görmek, onunla aynı acıyı paylaştığımı bana derinden hissettiriyordu.
Ayağa kalktım ve etrafıma baktım, arkadaşlarımın hepsi mahvolmuştu, beraber büyüdüğümüz güldüğümüz hatta kavga ettiğimiz birinin artık olmayacak olması canımızı fazlasıyla yakmıştı. Gözyaşlarım yanağımda iz bırakırken tekrar yavaşça mezar taşına eğildim. Parmaklarım, soğuk taşın yüzeyinde gezinirken, içimdeki boşluk daha da derinleşti, artık o sevdiğimiz kişiyi sonsuza kadar kaybetmiştik ve bu gerçek hepimizin kalbinde yara olarak kalacaktı.
Karina koluma girerek artık gitmemiz gerektiğini söyleyene kadar saatin farkında değildim, yavaşça mezarlıktan uzaklaşırken onu orada tek başına bırakıyor olmak kalbime dokunmuştu, arabalara doğru ilerlerken Marka döndüm '' beni eve götürür müsün, kendimi iyi hissetmiyorum'' dedim.
Mark hiç uzatmadan kafasıyla beni onaylayarak eliyle arabasının olduğu tarafı işaret etti, dönüp herkesle ufak bir vedalaşma faslı yaptıktan sonra Markı beklemeden hızla arabaya bindim, Markın jeno ile konuşmasını beklediğim sırada birbirine paralel şekilde dizilmiş mezarlıkları inceliyordum, bu hayattan göçmüş insanları düşünüyordum...sonra gözüme bir beden takıldı, siyah bir takım elbise giymiş, kumral saçları olan oldukça şekilli bir beden, garipsemiştim. Bay Na'nın mezarını olduğu yere uzaktan bakıyor ve hareketsiz şekilde öylece duruyordu. Arkası dönüktü bu yüzden tanıyor olsam bile kim olduğunu anlayamamıştım, bakmaya devam ettiğim sırada içimdeki tanıdık hisler beni ele geçirdi. O olabilir miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rivalite
FanficBir ilkbahar gecesi, on bir yakın arkadaş, her zamanki yerlerinde toplanır. Geçmiş anıları canlandırır, gelecek hayallerini paylaşır ve birlikte gülmekten gözyaşı dökerler. Ancak o gece, beklenmedik bir olay yaşanır ve arkadaşlıkları sonsuza kadar...