3.ODA

165 120 27
                                    

'Ne güneşi istiyorum karanlığıma.
Ne de yıldızları istiyorum gece yarılarında.
Çok değil,birtek seni istiyorum yalnızlığıma.'

..

Noah'tan...

Uğruna herşeyi feda ettiğimiz kişilerin genelde başkasının uğruna feda ettiği kişiler hep biz oluruz. Çünkü değer karşılıklı değildir. Herkes birbirini sever ama herkesin gözünde sevdiklerinin değeri aynı olmaz. Bir kişi her durumda bizim için ilk sıradadır. O kişi için kendimizi bile feda ederiz. Oysa diğerlerinin gözünde çok boştur onun uğruna feda ettiğimiz şeyler. Sorarlar hatta 'Senin uğruna herşeyini verdiğin kişi senin uğruna aynı şeyleri yapar mı?' diye. Cevap kısa,acı ve kırgınlık dolu bir tebessüm sadece.

"Sence mutluluk nedir Noah?" Ling'in sorduğu soruyla alaylı bir tebessüm belirdi dudaklarımda. Karşımda ki duvara boş gözlerle bakarken istemsizce kelimeler döküldü dudaklarımdan.

"Bazı kişiler için bir şeyleri feda edersin. Bir sorumluluk hissi vardır çünkü üzerinde,asla bitmeyeceğini düşündüğün bir hak ödeme vardır. Daha fazlasını yapabilirsin aslında daha fazla çabalayabilirsin. Ama bazen kaldıramayacağın dönemler olur ne yaparsan yap onların hakkını ödeyemediğin bir dönem olur. Mutluluk aslında feda etmen gereken şeyleri ettiğinde karşılığını alabilmektir. Mutluluk belkide ödediğin hakka karşılık sana verilen küçük bir sevgidir..."

Kesintisiz kurduğum cümleye karşılık durdum. Ling'de bir daha konuşmadı zaten. Zaman ve mekan kavramını kaybettiğimiz bu yerde asla adam akıllı uyuyamamıştım. Her gözlerimi kapattığımda onun herşeyi zihnimi işgal ediyordu.

Aklım fazla karışıktı,kendimi yaşıyor gibi hissetmiyordum. Oysa en son komada olduğumu hatırlıyordum,annemin en son gelip saatlerce elime sarılıp ağladığını hatırlıyordum. Sonrasında da zaten uyanmıştım ve kendimi burada bulmuştum. Adsız biri,havada uçan o garip karartılar, kapısı bile olmayan bu oda,yanımda olan on üç kişi.... Hepsi o kadar karışıktı ki aklım hiçbirine mantıklı bir açıklama yapamıyordu.

Yanımda ki Ling'in düzenli nefeslerini duyduğumda yavaşça bakışlarımı karşımda ki duvardan ayırdım. Kafasını geriye yaslamış uyuyordu. Aslında herkes uyuduktan sonra uyumayan iki kişi vardı aramızda. Ben ve Alex. Ama adsız biri değişiklik yapıp bazılarımızın yerini değiştirdiğinde ve Daye artık Alex'in yanında oturmaya başladığından beri Alex uyuyordu. Herkes grup halinde birbiriyle yakınlık kurmuştu burada. Yavaş yavaş herkes birbirine alışıyordu. Alışmak zorunda kalıyordu.

♣️♣️

"Hepinize günaydın sevgili arkadaşlarım. Bugünkü oyunumuz için heyecanlı mısınız?"

"Nasıl heyecanlıyız var ya anlatamam! Aklın almaz,öyle bir heyecan var yani üzerimizde." Laura'nın adsız birine alayla verdiği karşılık hepimizi güldürürken adsız biride keyifli bir sesle konuşmaya devam etti.

"Ah kalbim! Laura kalbimi kırdın sesini duyuyor musun? Cidden çok üzüyorsun beni. Ara ara acaba kalbim var mı diye sorguluyorum senin yüzünden."

Laura sadece sinirle gülüp kafasını olumsuz anlamda iki yana salladığında yanımda oturan Ling gülerek bana döndü. "Bir gün adsız birinin ölümü Laura'nın elinden olacak." Kafamı olumlu anlamda sallayıp ona onay verdiğimde odanın ortasında yine karartılar belirdi. Hepimiz ayağa kalktığımızda pek fazla konuşmayan Umut konuştu. "Bunlarda in mi cin mi belli değil."

Ezra kollarını ileriye doğru uzatırken hızla söze atıldı, "Dikkat et seni yemesinler Umut,ben vampir değilim ama onlar vampir çıkarsa hiç şaşırma." Aslında Ezra buraya geldiğimiz ilk gün Alex ile vampir olma konusunda ki atışmasını kastetmişti. Umut ile Ezra gülerken bu seferde Eva konuşmaya başladı.

"Saçmalamayın artık! Vampire benzer halleri mi var bunların? Hem dişleri falanda yok, gözleride kırmızı değil. Bildiğiniz düz siyah gölge gibi bir şey." Eva bunları söylerken Peter bir anda kahkaha atmaya başladı. "Hayatında kaç tane vampir gördünde böyle emin konuşuyorsun?"

Eva,Peter'e ters ters bakıp çocuk gibi dil çıkarmakla yetindi.

"Eva'nın dedikleri filmlerde olur. Filmlerdekilerde yakışıklı oluyor zaten, bunların yüzü bile yok." Diye sitem eden Daye'ye son kez hepimiz güldük ve açılan kapıya ilerledik.

Sırayla hepimiz yan yana dizildiğimizde önümüzde kapılar belirdi.

"Hepinize başarılar arkadaşlarım,güzel ölümler hep bizimle olsun." Adsız birinin ölüm dileklerini duymazdan gelip hızla odaya girdim ve arkamdan kapanan kapıyla birlikte bir kaç saniye durdum.

'Hızlı olacaksın Noah. Sadece hızlı olacaksın ve izlendiğini düşündüğünde arkana bakmadan kaçacaksın.'

Kendi kendimi tembihlemem bittiğinde hızla önümde ki koridordan ilerledim. Karşımda ki kapıya yaklaştığımda, oraya girdiğim anda tüm oyunun benim için asıl o an başlayacağını biliyordum. Son bir defa derin bir nefes aldım ve hızla kapıyı araladım. Karşıma çıkan çocuk parkı ile bir kaç saniye düşündüm. Nerede olabilirdi çıkış?

'Mantıklı düşün Noah, mantıklı düşün.'

İç sesim beni daha fazla strese sokarken hızla ilerlemeye başladım. Etrafımda ki kaydıraklara, salıncaklara, atlı karıncalara,oyun konsollarına bakarken bir yandan da hızla yürümeye devam ediyordum. Şuan işim fazla zordu,tonlarca oyuncağın içinde bir anahtarı bulmaya çalışıyordum. Aradığım şeyin bir anahtar olduğundan bile emin değildim ama sanırım bir anahtardı. Kalbim deli atmaya başlarken arkamda duyduğum sesle öylece kaldım.

Şuana kadar anladığım tek bir şey varsa oda siyah karartıların bizi öldürmekle görevli olduğuydu. Ki keza Shu Li ve Anna'yı da onlar öldürmüştü. Yavaşça arkamı döndüğümde hiçbir şey yoktu. Bir süre bakındıktan sonra ileride duran pembe kaydırak dikkatimi çekmişti. Siyah karartı oradaydı. Onu görmediğimimi düşünüyordu yoksa bilerek mi kendini azıcıkta olsa kaydırağın arkasından gösteriyordu emin değildim. Ama şuan izleniyor olmam hızlı olmazsam öleceğim anlamına geliyordu.

Tekrardan önüme dönüp yürümeye başladım. Oyun parkında nereye gittiğimi bilmeden ara ara arkama bakıyordum. Önüme çıkan top havuzu ile durdum. Tekrardan döndüm ve onu gördüm. Az sayılamayacak bir mesefade bana doğru geliyordu. Ne yaptığımı bilmeden, sadece iç güdüsel olarak hızla top havuzunun içine girdim. Açık yeşil topların ve kaydırağın bulunduğu o çukura adım attığımda hayatımın tamamen değişeceğini bilmeden girdim.

Ve her iki ayağımda havuzun içindeyken bir anda dibe doğru batmaya başladım. Dengemi kuramazken bile bir anda kendimi topların altında buldum. Korkuyla gözlerimi açtım ama o an hiç beklemediğim bir şey oldu. Karşımda bir kapı vardı ve etraftaki toplar bir anda yanmaya başlamıştı. Alev alan toplar, içinde bulunduğum çukuru aydınlatırken yer çekimi yokmuş gibi öylece havada duruyordum. Daha doğrusu evet,yer çekimi yoktu ve ben sanırım çıkışı bulmuştum. Kapının kolunu hızla kendime doğru çektim ve o anda delice bir ışık yayıldı etrafa.

Sanırım kurtulmuştum.
Sanırım ondan kaçmıştım.
Sanırım ölmüştüm ve yok oluyordum...

________________________________________________________

Beğeni butonuna tıklarsanız beni ve Noah'ı çok mutlu edersiniz :)

Ve hayır, Noah ölmedi 🎭(Yani önceki yaşamda ölmüştü ama bu odadan çıkmayı başardı.)

13.Oda: Sonsuzluk AteşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin