Bekleyen her şey bir gün solar ve ölür.
Bu bir papatya da olabilir veyahut bir umut da.
-Sabahattin Ali
...
Nankörlük farklı bir şeydi. Anlık aldığın nefese bile şükretmeyince nankör sayılabilirdin. Peki hiç nefes almamayı dileyerek yaşadığımız bu dünyada nefes aldığımız için şükretmek mantıklı mıydı? Yada bize layık görülen kurallara uymak zorunda mıydık? Bizi biz yapan onca şey arasında kendimizi kaybedip hiç olmak istemediğimiz insanlar olma yolunda ilerliyorduk ve bu yolda tükenecektik. Kendimiz olmadığımız için ölecektik.
Oysa hayal ve gerçeği ayıramadığın nokta da tüm benliğini kaybedersin. Sevgi ve nefreti ayıramadığın noktada ruhunu kaybedersin. Aklın ve kalbini ayıramadığın noktada duygularını kaybedersin. Arafta kaldığında yaşam ile ölüm arasında ki gerçekliği kaybedersin.
Gözlerimi açtığımda etrafımda bulunan kişilere baktım. Hepsinin elleri zincirle bağlanmıştı, bazıları uyanık bazılarıda uyuyordu.
'Neresi burası?' içimdeki ses korku ile konuşmaya başladığında etrafıma bakındım. Kalbim deli gibi atıyor ellerim titriyordu. Kaçırılmış mıydım?
Ellerimi haraket ettirmeye çalıştığımda zincir sesleri boş odada yayıldı. Korkuyla kafamı yukarı doğru kaldırdım. Kuyu gibiydi, odanın tavanı resmen yok gibiydi. Burası neresiydi? Niye bu kadar büyüktü? Ve bu lanet olası odada niye kapı yoktu? Gözlerimden yaşlar dökülmeye başladığında karşımda duran adam konuşmaya başladı.
"Sakın ağlama,sessiz ol." Fısıltı ile konuşmaya devam ederken bu sefer odanın ucunda ki kadın konuşmaya başladı. "Ağladığında ortaya çıkıyorlar. Korkmandan zevk alıyorlar." Anlamsız bakışlarım odanın içerisinde gezindi. Burada insan dışında başka bir şey yoktu. Karşımda ki adam yine konuşmaya başladı. "Boşuna bakınma onlar istediği müddet boyunca hiçbirini göremezsin."Korku, bilinmezlik ve stresin getirdiği sinirle konuştum.
"Siz ne saçmalıyorsunuz? Ben niye burdayım? Biz niye burdayız-" konuşmayı anında kestim çünkü biri daha uyanmaya başlamıştı. Uyanan kişi acıyla inleyip bir müddet yerinde kıpırdandı. Omuzlarında biten siyah saçları karışmış,yüzü kızarmıştı. Sanki biri onu hırpalamış,zorla alıkoymuş gibiydi.
Ellerini haraket ettirmeye başladığında zincir sesleri tekrar odayı doldurdu. Gözlerini yavaşça araladı,bir süre ne olduğunu anlamaya çalıştı. Sessizce tepkisini beklerken hiç beklemediğim bir anda bağırmaya başladı. Sesi kulaklarımı tırmalarken istemsizce yüzüm buruştu. Odanın boş olması ve sessiz olması sessini daha şiddetli kılıyordu.
"Yardım edin! Kimse yok mu? Yardım edin!" Deli gibi bağırmaya devam ederken karşımda ki adam sinirle konuştu. "Kes sesini bağırma, bağırma!" Sesini kısık tutmaya çalışırken uyanan kadın deli gibi bağırmaya devam etti. Ve o an olanlar oldu. Bir şey odanın ortasında belirdi. Siyah havada uçan bir karartı yavaşça bağıran kıza doğru ilerledi. Korkudan daha fazla bağırmaya başladığında buna birde ağlaması eklendi. "Sus lanet şey! Kes sesini kes!" Ne ara uyandığını bilmediğim yanımda duran kadına baktım. Kan çanağına dönmüş gözleri ile karartıyı izliyordu. Karartı kadının önüne geldi ve durdu. Korkudan dişlerini dudağına geçirmiş kadın kendini azda olsa dinginlemeye çalışıyordu. Karartı birden bire ortadan kaybolduğunda karşımda oturan adamla birlikte aynı anda sıkıntı ile nefesimizi verdik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
13.Oda: Sonsuzluk Ateşi
SpiritualÇevresinde ki insanlara baktı,bir saniye önce yaşayan ama şuan yanan insanlara. "Aptallık ettin Arla. Kendi gücünün üstünde ki bir gücü yıkabileceğine inandın." Sustu Arla. Konuşmadı, konuşamadı. Cidden bunca insan şuan onun yüzünden yanarak ölüyor...