2.ODA

294 252 24
                                    

   "Güvensizlik dolu bir sakinlik içerisindeyim." F.Nietzsche

                                  ...


Shu Li'den..

Korkuyordum. Hep korktum zaten hayatım boyunca. Kendimden,annemden, çevremden,benliğimden,beni ben yapan her şeyden çok korktum. Yaşamaktan ve ölmekten bile korktum. Ne istediğimi bile bilmiyordum ki,kim olduğumu,kim olmak istediğimi bile bilmediğim bir hayatta nasıl korkmazdım? İnsan bir amacı olmadan çıktığı yolda kaybolduğunda evinin olmadığını bile bile evini aramaz mıydı?
Arardı, eğer öyle olmasaydı kendini kandırmasaydı insan yaşayamazdı.

Her şey bir rüya gibi geliyordu. Sanki bir anda annem yine gelip beni döverek uyandıracakmış gibi,sanki yine birilerine verilecek saatlerce hatta günlerce,aylarca şiddet görecekmişim gibi hissettiriyordu.

Sonunda adımımı odaya attığımda istemsizce titredim. Bu ölme ihtimalimden dolayı mı yoksa hasta olduğum içinmiydi bilmiyordum. Mavi ışıkların ve uzun garip bir koridorun beni karşıladığı odada yuvarlak saksılar vardı. Su sesi geliyordu,sonumun ne olacağını bilmeden hızla yürümeye başladım. Ellerim istemsizce kollarımı sardığında adımlarım artık koşar haldeydi. Ölmek istemiyordum. Ölmekten korkuyordum ya da zarar görmekten korkuyordum,bilmiyorum.

Koridorun sonunda karşıma çıkan yerle durdum. Devasa bir havuz vardı,tavan camdı ve yıldızlar görünüyordu. Acaba neredeydik? İleride balkon tarzı bir yer vardı ve orada büyük bir heykel duruyordu. Etraf sütunlar ve çiçeklerle kaplıydı. Havuzun içindeki ışıklandırma yüzünden etraf maviydi. Ne yapacaktım şimdi? Nasıl çıkacaktım buradan?

Etrafımda yavaşça dönüp her yeri iyice inceledim,belki bir çıkış kapısı bulabilirim diye. Ama yoktu,hiç bir yol yoktu. İstemsizce ellerimi saçlarıma geçirdim.

"Düşün, düşün, düşün" korkuyla etrafıma bakmaya devam ederken gelen adım sesleri ile yerimde durdum. Hani bazen olur ya bazı olaylar karşısında nasıl tepki vereceğinizi bilmezsiniz, boğazınız düğümlenir, mideniz kasılır ve aklınızı tamamen kaybedersiniz. İşte tam olarak o durumdaydım.

Ellerim titrerken içimden korkuyla ile geçenler dudaklarımda can buldu, "Öleceğim".
Ölecektim birşey yapmam lazımdı. Kalbim deli gibi atarken aklıma gelen şeyle düşünmeden havuzun içine girdim. Şekilli havuzun sütun kısmına doğru hızla ilerleyip sütunun arkasına geçtim. Nefeslerim düzensiz bir şekilde etrafta yankılanırken adım sesleri tekrar kulaklarıma geldi. Artık buradaydı. Acaba Anna'yı öldüren karartı mı beni öldürecekti? Sahi onlardan kaç tane vardı? Biz nasıl bir durumun içine düşmüştük böyle?

Adım sesleri tekrar başladığında düşüncelerimi bir kenara bıraktım. Her saniye kalbim daha hızlı atarken gözlerimi kapatıp yutkunmayı denedim. Kafam sütunun arkasından gözükmesin diye nefesimi tutup kendimi havuzun içine daldırdım. Biraz korku biraz umutla ne olacağını bekledim. Hiç bir ses gelmiyordu, gitmişmiydi? Hayır,bu kadar hızlı olmazdı. Buradaydı hissediyordum.

Korkunun verdiği kasılmalar ile bedenimi daha fazla suyu  altında tutamadım. Tam kafamı suyun altından çıkaracaktım ki olanlar işte o zaman oldu. Su bir anda durgunlaşmaya başladığında havuz kapığı üzerime çekildi. Yüksek bir sesle kapak kapandığında korkudan kalbimin durduğunu hissettim.

İçeride kalmıştım,lanet olsun boğularak ölecektim. Ne yaptığımı bilmeden yüzmeye başladım. Zihnimde ki çığlıklar bas bas bağırırken yüzmeye devam ettim. Gidecek yerimin olmadığını bile bile yüzdüm, yüzükçe tükendim, tükendikçe öldüm.

Havuzun içinde ki ışıklar teker teker kapanmaya başladığında artık nefesimi tutamayacağımı anlamıştım. Bir şey olmalıydı, birşey yapmalıydım.

Suyun içinde açık durmaktan acıyan gözlerimi kapattım. Sadece bir kaç saniye,bir kaç saniye sonra gözlerimi açtığımda neredeyse burnumun ucunda duran karartı ile çığlık atmaya çalıştım. Ağzım korkuyla açılırken boğazıma giren sularla gözlerim yaşarmaya başladı. Genzim yanmaya başladığında suyun altında kendimi geriye doğru itmeye çalıştım. Bunun boşa bir çaba olduğunu biliyordum,kendimi kurtaramayacağımı biliyordum. Karartı üzerime doğru gelmeye devam ederken elinde ki hançeri gördüğümde acıyan gözlerim zar zor açıldığı kadar açıldı.

Ne olduğunu anlamadığım bir şekilde etrafımdan kanlar yükselmeye başladığında bir acı hissettim. Kalbime yakın bir yerde bir acı hissettim,bu acıyı biliyordum. Bunu daha önce yaşamıştım,daha önce kalbime yakın bir yerden bıçaklanmıştım. Ben ölmüştüm,ben yıllar önce ölmüştüm. Anılar zehir gibi aklımı istila ettiğinde her bir sahneyi tekrar tekrar yaşadığımı hissediyordum. Karartı kalbimi çıkarmak ile meşgulken etrafım artık kan gölüne dönmüştü.

Bir anda kalbimi alarak yok oldu ve ben yine korkularım ile kaldım. Bedenim yavaş yavaş dibe batarken gözlerim kapanmıştı. Rahat bir şekilde ölememiştim,her iki hayattada normal ölmemiştim. Tüm korkularım ile birlikte, kafamdaki tonlarca soru işareti ile birlikte,sevgiyi bir kez olsun tatmayarak ölmüştüm.

İnsanlık farklı bir şeydir,bir canın yok olması bir ruhun yok olmasından daha kötü değildir aslında. Her nefes aldığında öldüğün bir hayatta yaşıyor olur musun? Ya da korku ile ölümü beklediğin her an yaşamış sayılır mısın? Bedeninin ölüm anını beklerken ruhunu öldürüyorsun farkında değilsin. Yaşama sevincini, mutluluğunu,hayallerini, umutlarını,iyikilerini, keşkelerini her şeyi tek bir çırpıda mahfediyorsun. Ölümün sadece tabuta girip üzerine toprak atarak olduğunu mu sanıyorsun? İnsan uyurken,yerken, içerken de ölür bilmiyor musun? Doğduğun andan beridir ölü olduğunu bilmiyor musun? Bir gün yaşadığın her şeyin bir hiç olacağını ve gözlerini sonsuza kadar kapatacağını ne hızlı unutuyorsun?

...........................

Yorum ve beğenileri eksik etmeyelim lütfen, keyifli okumalarrr :)))

13.Oda: Sonsuzluk AteşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin