Bir elimdeki can parçasına, bir de arkamdaki cansız adamın cesedine kaçamak bir bakış attım. Kanlı cam parçası titreyen elimden aşağıya doğru kaydı. Cinayet mi sayılırdı sahi bu? Arkamdaki babam denen yaratığın cesedinin üzerinden yaralarının kanı akmaya devam ediyordu, aynen benim gibi.Kırılmış cam kırıkları ayaklarımın altında yara izleri bırakırken, pencereyi titreyen ellerimle açmaya çalıştım. Kafamı, zar zor açmayı başardığım pencereden dışarı çıkarttım. Kararmış gökyüzüne doğru çenemi kaldırdım, yıldızlar parlıyordu. Bu yıldızlar arasına yeni bir yıldız eklenecekti, asla parlamayan, kötülüğün simgesi olacak bir yıldız eklenmeliydi; babamın.
Sağ bacağımı kaldırmaya çalıştım, ayaklarıma batmış olan cam kırıkları canımı acıtıyordu ki, bu yüzden kısık sesle çığlık atmaya çalıştım. Sahi kim duyacaktı ki beni koca ormanlık arazide? Vahşi hayvanlar mı? Ama bu vahşi, hiçbir hayvana benzemiyordu. Bazen insanlar vahşi hayvanlara bile benzemiyordu.
Pencerenin desteğinden tutunarak, sağ bacağımı pencereden dışarı sarkıttım. Arkamdaki cesedin son kez yüzüne baktım. Nasıl kıymıştı kızına?
Dışarıya atladım, soğuk hava beni üşütmüş olacak ki, sol bacağımı da yere koyunca, ayakta durmakta zorlanıyordum. Hem cam parçaları, hem de soğuk rüzgar sıska vücudumu tarif edilemez bir acıya sürüklüyordu.
Karşımdaki bir kaç ağaca doğru yürüyordum. Her attığım adımda bir çığlık, inilti bırakıyordum acı dolu. Nihayet, yanına ulaştığım koca çam ağacının gövdesine tutunmaya çalıştım. Dayanamayıp vücudumun yere doğru düşmesine izin verdim. Ayağımdaki kan dolu yaralara bir daha baktım. Dudağım patlak haldeydi, üzerine dokunamadım. Kan görünce midem kalkmıştı, gözlerim yavaşça kapanıyordu, bilincimi kaybediyordum.
Son kez karşımdaki çocukluğum geçen, ancak travma dolu kulübeye bir bakış attım uzunca, yıllar önce mutlu bir ailenin yaşadığı, küçük bir kız çocuğunun mutlu ruhunun olduğu kulübeye. İçerisinde sarışın, mavi gözlü bir kız çocuğunun, esmer ve yine mavi gözlü bir annenin ve evin direği olan bir babanın yaşadığı bu kulübede artık sadece babanın cansız bedeni vardı.
Annem, sadece evden değil, hayattan da gitmişti. O vakitten sonra, babamla yanlız yaşamak için alışmam gerekiyordu. Lakin hiç de böyle olmadı. Hırçınlaşmıştı, daha da vahşileşmişti bir zamanlar kızını kırmayıp onun istediğini yapan babası. Ablası doğarken ölmüştü. Bu yüzden çok değer veriyordular bu küçük kıza, yapıyordular istediklerini. Sevdiklerini kaybettikten sonra baba, sinirini kızı Bade'den, tecavüz ederek çıkarıyordu, şu anda çam ağacına yaslanarak, bu anıları gözünden son kez geçiren Bade'den.
Evet, son kez. Son kez hatırlayacaktı bu anıları. Kapanan bilinci bir daha hatırlamasına izin vermeyecekti, belki yaşamasına da. Nihayet, karardı gözleri, kapandı bilinci 17 yaşına girecek bu küçük kızın, Bade'nin.
Yaşanmış tüm anılar, tüm zorluklar, tüm güzellikler ve tüm mutluluklar silindi aklından. Uzun bir uykuya daldı minik kız, belki de hiç uyanamayacak olan..
***
Geçen birkaç günden sonra, açılan gözümü kahverengi tavana diktim. Tanıdık gelmeyen bir koku vardı odada. Kafamı oynatamadım, öylesine tavana bakakaldım. Nefes alamıyordum, boğuluyordum sanki karanlık içerisinde, uyku felci geçiriyordum. Kendimi tutamadım ve teslim ettim kendimi yine derin bir uykuya.
2 saattir uyuduğunu bilmeden gözünü açtı yine kadın. Bu sefer dudağında tanımadığı bir dokunuş hissetti. Yüzüne çevirmeye kendini zorladı, sağ tarafa döndü kafası. Hiçbir şey hatırlamıyordu kızcığaz. Baktı duygusuz bir ifadeyle karşısındaki bilinmeyen adama, gri saçları, yaşlı ve kırışmış yüz hatları olan. Bir şey sormadı, bakakaldı öylece, sormaya da hali yoktu zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suçlunun Sevgisi
Action"Dünya bir uyku, hayat ise onun rüyası gibiydi. Dünyaya daldıkça, hayatı görüyorduk."