Siyaha dokundu.Tiz ve gür bir ses.
Beyaza dokundu.
Do notası seslendi.
Ardından beyaza ve siyaha sırayla dokundu.
Melodinin bir kısmı odaya yayıldı.
Beyaz ve siyah tuşlara, karşısında koyduğu nota defterine bakarak derin bir iç çekip malum notaları tuşladı.
Ve nihayet, melodi seslendi ve tiz bir ses yayıldı odaya; elleri seri bir şekilde hızlandıkça, melodi kıvama geliyor gibiydi.
Kafasını geriye attı. Yutkunurken boynunda net bir şekilde gözüken yuvarlak yukarı kalktı ve aşağı indi. Gözleri yavaşça kapandı. Gözü kapalıyken piyanoyu ustaca çalıyordu. Çaldığı müziktem zevk almış, yüzüne aniden tebessüm çökmüştü. Soluk nefesler verdi.
Şen bir melodi etrafa yayılırken, dudakları aralandı; sanki, şarkıyı hissediyor, yaşıyordu. Piyanoyu çalmaya devam etti.
Beyazlara bastı ve ardından da siyahlara. Bir kere bastığında melodinin bir kısmı bile olmuyordu.
Tekken hiçbir anlamı olmayan iki tuş, art arda birbirlerine ve diğerlerine tıklanınca nasıl ruhumuzu okşayan, hayallere daldıran ve huzur veren bir melodi çıkarabiliyordu?
Anca beraber, kanca beraberdi.
Kumral saçları piyanoyu çaldıkça geriye iteleniyordu. Piyanodan çıkan bu müzik, sanki karşısında bir silüet yaratmış, onunla tutku yaşamasına sebep olmuştu.
Silüetin elleri, piyano usta bir şekilde çalınırken çalan kişinin boynuna dolandı. Yutkundu. Silüet yakınlaştıkça burnuna koku doluyor, melodi hızlanıyor, nefes alış sesi odaya yayılıyordu. Uzaklaşınca ise tam aksine, melodi yavaşlar ve güzel bir hale gelir, nefes alışı düzenlenir, koku ondan uzaklaşırdı ve en çok da tutkuyu hissedemezdi.
Silüet, bir yandan acı, bir yandan da tutku verdi.
İnsan buydu; acılar yaşatırdı. Fakat tutkuyla.
Ki en büyük acı da aşk ile yaşanırdı.
Parmakları da yavaşladı, melodi de. Parmaklarını çekince melodi kesildi. Huzursuzlaştı. Müzik; huzur demekti onun için.
Düzenle ilerleyen bir ritimle devam eden o inanılmaz melodi yok olmuş, sanki açık pencereden odayı terk etmişti.
Aslında bir açıdan da bakarsak ne kadar da hayattı müzik ve piyano;
Beyazlar; aşk, tutku, sevgi ve mutluluk. Siyahlar; depresiflik, acı, mutsuzluk ve dert. Fakat iyi bir hayatın yaşanması için tıpkı mükemmel bir melodinin çıkması gereken şey yapılırdı; hem siyaha, hem beyaza dokunulurdu. Çıkan melodi hayatımızdı. Bazen melodide gerginlik, bazen ise mutluluk olurdu.Hayat da böyleydi; iniş çıkışlarla dolu bir hayat, bir kalbin ritmiydi. Çünkü iniş çıkışsız, düz bir çizgiyle hayat olmazdı; tıpkı düz bir çizgiyle kalbin atmaması gibi. Bundan başka da tıpkı bir piyanoydu hayat; hem mutsuzluk hem de mutluluk olmalıydı. Bu zaman bir melodi çıkardı.
Ve bu melodi hayatın simgesiydi.
Derin bir nefes aldım. Elimi piyanodan çekince sanki hem silüet, hem huzur, hem de melodi kayıp olmuştu.
Boynuma tanıdık bir koku dolandı. Arkama döndmü hızla; fakat kimse yoktu. Arkamda sadece masadan astığım ceket vardı.
Şeftali ve erkek parfümü karışığı kokusu olan siyah ve gri tonlarının karışımı bir deri ceket.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suçlunun Sevgisi
Acción"Dünya bir uyku, hayat ise onun rüyası gibiydi. Dünyaya daldıkça, hayatı görüyorduk."