Siyah, saten elbisemi aynanın önünde durarak uzun bir şekilde seyrettim. Bana göre fazla açıktı ama ailedeki herkes kabullenmişti bu kıyafeti giymemi.Siyah elbisem, beyaz ten rengimle uyum sağlıyordu. Yüzüme baktım, ardından gözlerim köprücük kemiklerime, ondan sonra kıyafet üzerinde dekolteli görünen göğüslerime, ince belime, ardın kalın bacaklarıma doğru uzunca bakış atıyordum, kendimi süzüyordum.
Kıyafetlerimi giydikten sonra makyajıma da biraz göz attım. Parlak gloss, dolgun dudağımda çok güzel duruyordu. Sarı, uzun saçlarımı dalgalandırmıştım, açık kalmasına izin vermiştim.
Uzun topuğu olan ayakkabıyı ayağıma geçirirken, hazırlanmışlar mı diye diğerlerine de göz attım.
Koridordaki aynanın karşısında durup, simsiyah saçlarını, siyah takım elbisesini, uzun bacaklarını kaplayan siyah ve gri karışımı pantolonunu izliyordu Ekin.
Geldiğimi farkedince gri gözlerini bana çevirdi, gözlerini kısarak bana baktı, takım elbise giyerken bayağı seksi duruyordu. Onu izlediğimi anlamış olacakki sırıttı.
Gözlerimi ondan kaçırarak yeniden topuklularıma çevirdim. Balo gecesi olacaktı bugün. İhtiyar hariç hepimiz gidecektik.
Ali ve Asiye de yüzümü onlara çevirdiğimde yanıma doğru geldiler. Asiyenin açık bıraktığı siyah saçları buğday tenine yakışıyordu. Kahverengi gözleri, buğday teni, siyah ve kısa saçları, üstüne giydiği beyaz ama çok kısa olmayan crop, altından giydiği uzun, gri pantolonuyla dünyada gördüğüm en güzel kız o gibiydi bana.
Ona gülümsediğimde, utangaç bir şekilde dudakları kenara kıvrıldı, kafasını aşağıya indirdi ve ellerini arkasında birleştirdi.
Ali, diğerleri gibi değildi ama. Üstünde spor bir pantolon ve tişört vardı.
"Geç oldu artık, birbirinize sırıtmanın bir anlamı yok." gözünü devirdi Ali. Bir söz dememize izin vermeyerek kapıyı hızlı bir şekilde açarak dışarı, arabasına doğru yöneldi. Sürücü koltuğuna oturdu, kemerini bağladı. Ekin de onun arkasından dışarı çıktı. Ön koltukta oturdu. Dayıları şu an ormanda bir iş görüyordu sanırım. Bu yüzden evde değildi. Ona haber verip çıkmıştık zaten evden de.
Daha çok uzatmadan, kapıdan Asiye ile birlikte çıktık, kapıyı kapattığından sonra hemen arabanın arka koltuğundaki yerini tuttu. Ben de onun yanına oturdum. Hepimiz hazır olunca Ali, üstü çizik çizik olan mavi tofaşı çalıştırdı.
Ormandan çıkmıştık, Sakarya'nın ormanlık yerinden çıkmıştık. Etrafımızı kaplayan manzarayı izliyordum uzunca, ilk defa böyle yerlere geliyordum.
Araba, çamurlu orman yollarından, şehrin yollarına doğru ilerliyordu. Arkamızdaki ormanı atlatmıştık. Birkaç kilometre daha uzaklıkta duracaktı araba.
Yanımda oturan Asiye bakışlarını telefona gömmüştü. Hatta onu izlediğimi bile farketmedi.
Ben bile farketmedim onu izlediğimi, o kadar dalmıştım hayallere. Dün yaşanan olayı hepimiz bilmiyormuş gibi unutmuş, beyaz tişörtüm deterjanla iyice yıkanmıştı.
Ekin hiçbirimizin sesinin çıkmayacağını anladığında, arkasını döndü, bize yandan bakışlar atıyordu. "Ne o öyle, hayallere gömülmüş gibisiniz hepiniz. Sizi hayallere götüren ne?" Ali, trafik ışığının kırmızı olduğunu gördüğünde, arabanın frenini arkaya doğru çekti. Elini direksiyondan kaldırdı, Ekin gibi arkasını döndü.
İkimiz de bu iki adama ters bir bakış attık. Ali, saniyeler sonra trafik ışığının yeşil olduğunu görünce gözlerini devirdi, yeniden direksiyona doğru döndü, freni öne doğru çekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suçlunun Sevgisi
Action"Dünya bir uyku, hayat ise onun rüyası gibiydi. Dünyaya daldıkça, hayatı görüyorduk."