12.RENKSİZ FESTİVAL

8 4 1
                                    


Çocukçasına atlıkarınca üzerinde oturarak elini direğe yasladı.

Atlıkarınca dönmeye başlayınca, müzik sesi yükseldi aniden etrafta. Makinenin müziğiydi; at formalı büyük oyuncaklar aşağı yukarı hareket ettikçe yuvarlak şeklinde birbirlerinin arkasından ilerliyordular.

Çocuk gibi ruhu vardı. Festival ile ilk defa yüzyüzeydi. Asla böyle şenlikler görmemiş olsa gerek, yüzündeki gülümseme asla solmuyordu ruhu mutlu olan bir çocuk gibi.

Atlar hareket ettikçe, gülüşü daha da genişleniyor, kahkahalar çıkıyordu ağzından. Küçük çocuklar onu dikkatle izliyor, gülüşünü görünce onlar da kahkahalarla boğuluyorlardı. Bir çocuktan farkı yoktu ruhunun; fakat yaşı ve vücudu asla çocuk denmeyecek kadar fazlaydı.

Siyah, kısa saçlar hafifçe esen sıcak rüzgâr yüzünden arkaya doğru havalandı. Şen kahkahalar atarken dilini çıkartıyor, işaret ve ortaparmağını kaldırıp onu çektiğim telefonun ekranına poz verdi.

Yeniden elini uzun direğe yasladı düşmemek için. Önündeki çocuklar arkasını dönüyor, onun gülüşüyle yüzlerinde kocaman gülümsemeler oluşuyordu.

Çektiğim videoların ve fotoğrafların yeterli olduğunu düşünerek telefonu kapattım. Telefonumu uzun, bol ve açık kahverengi pantolonumun cebine yerleştirdim.

Etrafı inceledim; akşam geçirilen bir festivaldi, hava kararmıştı. Fakat etrafa ışık saçan renkli lunapark makineleri, dönme dolaplar, atlıkarıncalar, türlü türlü çocuklar için olan oyun merkezleri etrafa renk veriyordu.

Müzik çalmaya devam ediyordu atlıkarınca devam ederken. Asiye, çocuk gibi oturduğu oyuncak atın kafasından başlayarak uzanan direğe yaslanmıştı. Çocuk gibiydi ruhu.

Onu izlerken, aklıma hatırlamadığım geçmişim geliyordu. Geçmiş gelince aklıma, yüzümdeki gülüş solmuş, bulanık ve hatırlayamadığım hatıralar bunaltmıştı beni.

Derin bir nefes aldım. Aniden omzumda hissettiğim elle irkilmiştim. Ani bir refleksle arkamı döndüm kendim bile istemeden.

Aykut'tu.

O da benim için Bursa'ya ziyaret etmiş, daha doğrusunu söylersek, festival olduğunu duyunca ben onu çağırmıştım buraya. Yüzüme geniş bir gülümseme kondurunca bana karşılık verdi o da gülerek. Kolumu, beline sardım ve o da aynı şekilde belime sardı damarlı kollarını; sıkıca sarılmıştık.

İlk önce ben onun kollarından ayrılmayı tercih edince, o da kollarını ayırmayı tercih etmişti. Kolumu onsan ayırdım ve o da benden ayrıldı ve aramızda birkaç metre mesafe kaldı.

"Geldiğimden beri seni arıyordum," diye konuşmaya başladı. "Sonunda buldum."

Gülümsememi yüzümden ayırmadan ben de onu cevapladım "Ben de seni arıyordum." Diyerek. Kafasını yukarı aşağı salladı.

"İyi ki de haber vermişsin. Hem seni görmüş oldum, hem de bu güzel yerleri," kafamı olumlu anlamda salladım. "Tıpkı senin gibi." Dedi. Gülüşüm biraz solmuştu ama pek de belli etmemiştim.

"Hiç yakışmadı." Duyduğum ses, bir yerden tanıdık geliyordu; beni deli eden ise bir türlü bulamıyordum kimden geldiğini, fakat yine de tanıdık bir şeyler vardı.

Kafamı tanıdık sesin nereden geldiğini görmek için etrafa çevirdim ancak bir iz bulamadım. Ses arkamdan geliyordu.

Arkamdaki atlıkarıncadan bir erkek sesi gelmişti.

Suçlunun SevgisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin