8.ÇIKARILAMAYAN SİNİR

21 7 1
                                    

Saçlarımın arabanın içerisindeyken dalgalanmasının sebebi, kafamı yasladığım yarısı açık olan camdan içeri esen rüzgârdı. Sert esiyordu rüzgâr.

Dışarıdaki soğuktan ellerim buz gibi soğumuş, elbisemin açık bıraktığı bacaklarım soğuktan titremişti.

Sürücü koltuğunda oturmuş, trafik ışığının kırmızı rengi aydınlattığını görünce bakışlarının odağı olmuştum. Beni izlediğinin farkındaydım. Bakışlarımı asla ona çevirmiyordum ancak.

Bakışlarım önümüzde, yolun kenarında durmuş trafik ışığına odaklıydı. Kırmızı rengin yeşile çevrilmesi için sürenin bitmesini bekledim.

Son 15 saniye kalmıştı. Bana bakmasının sona ermesine son 15 saniye.

Ve süre geçiyordu, ancak benim için bir asır beklemek gibiydi bu zaman. 15... 14... 13... 12... 11... ve nihayet 10.

Son 10 saniye kaldı. Solda durmuş ve bana odaklanmış bakışların yola dönmesine son 10 saniye kalmıştı. Yutkundum. Gözümü yola çevirdim. Beni izlediğinin farkında olduğumun farkındaydı.

Derin bir şekilde nefes aldım ve ağır bir şekilde verdim. Gözlerim yine zamana döndü.

3... 2... ve nihayet 1... ardından da sarı ışık. Yeşil ışık ardından da.

Sonra da hâlâ yola çevrilmemiş bakışlar.

"Ne zaman basacaksın gaza, merak ediyorum." Derin bir iç çekti. Elleri, direksiyona dokundu, ayaklarıyla ise gaza bastı. Her trafik ışığında kırmızı ışıklanınca, bir çift yeşil göz bana dönüyordu.

Sol tarafımda arabayı bıkkınlıkla süren adama çevrildi bakışlarım. Bu sefer benim sıramdı; onu izlemek için.

Ona çevrilen bakışlarımı hissettiğinde, bir çift yeşil göz bana yandan bakış atarak yeniden dönmüştü önüne. "Nereye gidiyorduk?" Dedi. Dikkatimi dağıtmak, bakışlarını üzerine yöneltmemem için söylüyordu bunları, nereye gideceğimizi iyi biliyordu halbuki.

Ağır bir şekilde onu süzdüm. Bayağı gergin duruyordu. Yutkunmuştu. Dikkatini dağıtıyordum arabasını sürerken. Bal renkli saçlarını, yeşil gözlerini, ince dudaklarını ve seyrek kaşlarını sırayla inceledim. Elmacık kemiği belirgin, çene hatları keskindi. Diliyle dudağını ıslattı. Çok konuşmadığı için boğazı kurumuş olacak ki, kuru bir öksürük çıkmıştı ağzından.

Bakışlarımı ağır bir şekilde gözüm kısılmış halde önüme çevirdim. Rahat bir nefes vermişti. Telefondaki uygulaması konumu gösteriyordu, hatta araba her ilerlediğinde, çizgilerin azaldığını gösteriyor ve ara sıra ne kadar mesafe kaldığını bilgilendiriyordu yapay zeka olan bir kadın sesi.

Telefonunu yasladığı yerden kaldırıp, gideceğimiz yerin konumunu göstermek için haritayı büyüttüm. Merakla beni izledi o da. Kısık kısık izliyordu hareketlirimi, tüm dikkati yoldaydı çünkü. Bilhassa yakınlaştığımız restoranda.

"Kaçıncı kez soruyorsun, farkında mısın?" Gözlerini bana çevirdi. Ben de ona çevirdim bakışlarımı. Ayağını, bastırdığı gazdan çekti. Freni arkaya sürükleyerek arabayı durdurdu. Kapıyı açtı aheste bir şekilde. Ardından ayaklarını arabadan dışarı çıkarttı. Ben de aynı şekilde arabanın kapısını açarak, arabadan çıktım. Üst başımı hızlı bir şekilde düzelttim. Yanıma yaklaştı.

Ardından ikimiz de restorana doğru ilerledik. Küçük bir yerdi, sakinlik hüküm sürüyordu içeride oturmuş birçok insana rağmen.  İki kişilik bir masaya doğru ilerledim. Masaya yerleştim ve rahatça yayıldım. O ise beyefendi bir şekilde yaslandı sandalyesine. "Ne yiyeceksin?" Kafamı iki yana salladım. Kaşları çatıldı. "Acıkmadın mı yani hâlâ sen? Ölsem inanmam." Yayıldığım masadan hafifçe öne doğruldum. Duruşumu düzelterek gözlerine kitlendi bakışlarım.

Suçlunun SevgisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin