Ayakkabılarından gezdikçe pıtık pıtık sesler çıkıyor, ayakkabılarının tabanı toprakla buluşunca rengarenk ışıklar çıkıyordu ayakkabısından ve bu onu neşelendirmişti.Minik ayaklarının sertçe yere bastırdı. Balçıklı yol üzerinden geçerken çamur, ayakkabının ışıklarının aydınlanmasına imkân vermiyordu. Annesinin bağırışlarını ve azarlamasını umursamıyordu küçük çocuk; eğlencesine devam ediyordu umursamadan. Sağ tarafında sırayla düzülmüş çiçeklere baktı.
Lavantalardı.
Pembe ve mor karışımı bir renk, çamurlu yolu güzelleştiren tek şeydi. Sanki karanlığı aydınlatan tek ışık gibiydi. "Anne," diye neşeli bir şekilde bağırdı. "Bunlardan toplayabilir miyim?" Diye sorunca annesinin cevabını beklemeden dizi üstüne çöktü. Üstüne çizgi film karakterleri çizilmiş uzun pantolonuna bulaştı çamur.
Annesi sinirle kızının yanına doğru ilerledi. "Eve gidiyoruz!" Diye bağırınca sanki minik bir kalbi paramparça etmişti. "Yeterince çamura bulaştın," annesine çevirdi astığı suratını. "Eve gidip banyo yapacaksın." Sinirli bir şekilde cümlesini devam ettirirken, lavantalara tekrardan kaçamak bir bakış attı. Sonra yüzünü yeniden annesine doğru çevirdi, ellerini arkasında birleştirdi ve yakın durduğu bir lavantayı kökünden çıkardı.
Kökünden çıkardığı lavantanın altından havaya kalkan toprak, alerjisi yüzünden hapşırmasına sebep olmuştu. Bir hapşırık, ikinci hapşırık, üçüncü hapşırık, dördüncü hapşırık ve beşinci...
Kızın bileğinden sertçe tuttu. "Baban çok kızacak sana!" Diye azarladı yenidne onu. Elindeki lavantaya baktı. Sabır dilercesine nefes alırken, küçük kız kafasını aşağıya eğdi. Bedeni hem sağa, hem de sola yavaşça hareketlenirken utanç yaşıyormuş gibi görünüyordu.
Annesi kızının bu davranışına kıyamayarak tek dizini çamur olmayan yerle buluşturdu ve kızın çizgi film karakterli pembe pantolonunu cebinden çıkardığı peçeteyle silmeye başladı. "Baş belasısın." Diye söyleniyorken, küçük kız mutlu bir şekilde zıpladı yerinde.
Kaşlarını çattı kadın. Kızının gereksiz mutluluğunun sebebini anlamaya çalıştı. Bir süre sonra gözlerini devirerek yine yapıştı kızın bileğinden. "Çabuk ol." Dedi. Ardından hızla yürümeye başladı.
Küçük kız âdeta sürünüyormuşcasına yürürken, ayakkabılarından çıkan oyuncak ördek sesleri ve yanan ışıklar kahkaha atmasına sebep oluyordu. Annesi öyle hızlı yürüyor, koşuyorken bu heyecanını anlamamıştı annesinin. Bu sebepten olacak ki, "Anne," diye mırıldandı. Annesinin sinirle bir şeyler homurdanmasından sonra ise hevesi kaçmıştı dediğini söylemeye.
Sustu.
Susturuldu.
Bazen insanları susturmak için sözlere gerek yoktu.Ve bu küçük kız da annesi tarafından sadece bir bakışla susturulmuştu; bu bakışta gizli olan sinir, heyecan ve bilemediği bir his ona garip gelmişti. "Nidin koşuyorşun?" Diye merakına hâkim olamadan sordu küçük kız.
Annesi dişlerini sıktı, kızının sözleri onun hızına hiçbir etki vermemişti; aynı hızdaydı, sanki arkasından atlı bir şövalye kovalıyordu, onu yakalamaya ve karanlık bir zindana ömürlük hapsetmek istediğini sanmıştı. Siyah saçları rüzgârdan dolayı arkaya savrulan annesini merakla izledi koşarken. Annesi bir şey söylemedi ve bir ormanın içiyle koşmaya devam etti.
"Anne!" Diye endişeyle konuştu bu sefer de, fakat yine bir faydası olmamış, annesinden bir ses çıkmamıştı. Son hız süratle koşuyordu. Küçük kız konuşmamaya, annesinin gittiği yönle koşmaya devam etti. Sessizliği kabullenmiş, kaçışı normalleştirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suçlunun Sevgisi
Ação"Dünya bir uyku, hayat ise onun rüyası gibiydi. Dünyaya daldıkça, hayatı görüyorduk."