"şanslısın derken? herkes odasında tek kalıyor, sadece ben değil ki"
"ne?"
duyduğu şeyle şoka girmişti felix. ne demek herkes odasında tek kalıyor? o zaman onun odasındaki kişi kim?
"bir sorun mu var? yüzün bembeyaz oldu.."
beomgyu'nun sesiyle kendine geldi felix. "sorun yok. neyse boşver şimdi, gel bahçeye çıkalım."
beomgyu'yla birlikte bahçeye çıktı felix. yine her zamanki gibi güzel vakit geçirdiler. felix yine tedavisini oldu, ilaçlarını aldı. akşam olduğunda odasına gitti, oda arkadaşının yatağı oradaydı ama kendisi yoktu.
kendi yatağına oturdu felix. düşünmeye başladı. oda arkadaşı gerçek miydi? gerçekten var mıydı? diğer herkes odada tek kişi kalırken felix iki kişi kalıyordu, güvenlik kameraları oda arkadaşının yaptığı hiçbir şeyi görmüyordu ve jisung aylar önce gitmesine rağmen felix hala bu hastanedeydi, doktorlar felix'in hala odasında kendi kendine konuştuğunu iddia ediyorlardı. şuan en mantıklı seçenek oda arkadaşının gerçek olmamasıydı.
ama bu seçeneği bozan bir şey var. hayali jisung kendisine dokunduğunda hiçbir şey hissetmiyordu felix. ama oda arkadaşının yaptığı her şeyi hissedebiliyordu. eğer oda arkadaşı gerçek değilse onu nasıl hissedebilirdi ki?
sanırım bunu doktoruyla konuşması lazımdı.
doktoruna odasında tek kalıp kalmadığını soracaktı. doktorun cevabı ne olursa olsun oda arkadaşının kendisine yaptığı her şeyi anlatacaktı. ayağa kalktı felix, tam kapıyı açacaktı ki birisi felix'i kolundan tutup kapıya yapıştırdı.
"yakaladın beni" deyip gülümsedi. oda arkadaşıydı bu.
"gerçek değilsin sen. biliyorum. artık bana yaptıkların beni etkileyemeyecek"
"gerçek olmadığımdan nasıl bu kadar eminsin? beni hissedebiliyorsun."
"az önce odada bile değildin minwoo."
"saklanıyordum"
"beni tuttuğun anda "yakaladın beni" dedin. ne hakkında düşündüğümü nereden biliyorsun? gerçek falan değilsin."
"sanırım bu sefer gerçekten yakaladın beni" deyip güldü.
"sence de birine benzemiyor muyum felix? çok yakından tanıdığın birine?"
felix durdu ve bir süre oda arkadaşına baktı, yani minwoo'ya. gerçekten de birine benziyordu, ama kim olduğunu anlamadı.
"ah, kafan mı karıştı lixie? belki sana biraz yardımcı olabilirim"
felix'in kendi yüzünü göremeyeceği şekilde yüzünü çevirdi minwoo. hala felix'i kapıya yapıştırmıştı, sabit tutuyordu. sonra yüzünü felix'e çevirdi minwoo. bu artık minwoo değildi. felix'in çok yakından tanıdığı ama hiç tanımak istemediği, o iğrendiği surata dönüştü.
"beni özlemişsindir diye düşündüm ve ufak bir ziyarete geldim. beğendin mi?" suratını felix'e daha çok yaklaştırdı minho.
"sikeyim seni de ziyaretini de. dirin rahat bırakmadı ölün de mi musallat oluyor amk?! yeter artık rahat bırak beni."
"kaba olma lixie'm. ben seni özlediğim için geliyorum senin yaptığına bak..."
"bir daha bana lixie'm dersen mezarına gider, mezarını kazıp gözlerini ve kalbini çıkarırım orospu çocuğu. jisung'a yaptıklarının aynısını sana da yaparım."
başkasının, özellikle de minho'nun kendisine lixie'm diye seslenmesini istemiyordu felix. jisung bunu sürekli kendisine diyordu, başkası diyemezdi.
"o zaman önce beni jisung'un intihar ettiği binadan aşağı atman gerekecek."
"ne?! ne saçmalıyorsun?"
"jisung'un gerçekten intihar ettiğini mi sanıyorsun? eğer intihar etseydi bunu benden de gizli yapardı, ben de onun vücut parçalarını çıkartamazdım. onu ben ittirdim. intihar değildi, cinayetti. hem de şu ana kadar en keyif aldığım cinayetlerden biriydi."
felix duyduğu şeyle afallamıştı. gerçek olamazdı bu, sadece felix'in hayali olarak gördüğü minho'nun uydurmasıydı. gerçek bir ruh bile değildi, tamamen felix'in kafasının içindeydi her şey. nasıl doğruları söyleyebilirdi ki?
"şaşırdın mı? bunca zamandır jisung'u bencillik yapmakla suçladın. ama hiç onu benim öldürebileceğimi düşündün mü? o vücut parçalarını nasıl aldım sanıyorsun? jisung'un ölüsüyle çektiğim videoyu hatırlıyor musun? onun aptallığıyla, bana güvenmesiyle dalga geçmiştim, bunca zamandır onunla nasıl oynadığımı anlatmıştım. bunca şeye rağmen hala intihar olduğunu mu düşünüyorsun?"
felix cevap veremedi, hala şaşkındı. minho'ya hak vermeye başlamıştı. bu intihar olamazdı, bu cinayetti.
"benim de jisung'un da hayatını yeterince mahvetmedin mi? rahat bırak artık beni, siktir git hayatımdan."
"neden gideyim? seninle eğlenmeyi seviyorum. yaşıyorken sürekli kişilik değiştirdiğim için o an sana düzgünce dokunamamıştım, kendimi rahatlatamamıştım. bırak da en azından ruhum zevk alsın, faydalansın senden."
o an aklına gelince tekrar korkmaya başladı felix. minho kendisinin çok yakınında olduğu için o anı tekrar yaşıyormuş gibi hissetti. gözleri doldu, hiçbir şey yapamadı.
"ağlayacak mısın şimdi de? gerçekten bu kadar korkuyor musun benden?" alay edercesine konuştu minho.
"korkulmayacak biri misin?" konuşurken sesi titriyor, korkudan dolayı sesi az çıkıyordu felix'in.
"eh, sen de haklısın. benden böyle korkmaya devam et ve kendini bana bırak felix~"
"hayır."
"ne demek hayır? bana karşı gelirsen sana neler yapabileceğimi bilmiyor musun? korkuyorsun bend-"
"hiçbir bok yapamazsın. korktuğum falan da yok, sadece geçmişte bana yaptıkların aklıma geldi... aptal bir hayaletin tekisin, hiçbir şey yapamazsın."
"madem sadece aptal bir hayaletim, neden kollarımdan kurtulmuyorsun? seni böyle sıkıştırmamdan zevk mi alıyorsun yoksa?"
minho'nun tuttuğu kollarını hareket ettirmeyi denedi felix. hareket ettirebiliyordu. bunca zaman kendisi mi böyle durmuştu yani?
"bundan sonra beni rahat bırakacaksın. bırakmak zorundasın. doktorumla konuşacağım ve iyileşeceğim, bu beni son görüşün olacak."
deyip hızla odadan çıktı felix. doktoruyla bu konuda konuştu. felix'in gerçek olmayan biriyle konuştuğunu fark etmesine şaşırdı doktor. onun çabucak iyileşebileceğini düşündü ve daha farklı bir tedavi yöntemi uygulamaya başladılar.
aradan iki hafta geçti ama hyunjin hiç gelmedi. artık odasında tek olmanın rahatlığını yaşıyordu felix ama hyunjin için endişeleniyordu. başına bir şey mi gelmişti? yoksa sadece felix'ten vaz mı geçmişti..?
o gün son tedavisini oldu felix. beomgyu'yla aynı gün taburcu oldular. ikisinin de gidecek yerleri yoktu. felix hyunjin'e gidebilirdi ama hem onu evde bulamamaktan korkuyordu hem de eğer evindeyse onunla yüz yüze gelmekten çekiniyordu.
ikili bir süre hastanenin önünde beklediler, ne yapacakları hakkında konuştular ama ikisi de ne yapacaklarını, nereye gideceklerini bilmiyordu. sonra felix birinin hastaneye yaklaştığını fark etti. hyunjin'di bu. tam iki hafta sonra onu ziyaret edecekti. neyse ki başına bir şey gelmemişti.
hyunjin hastaneye yaklaşırken fark etti felix'i. başta tekrar kaçtığını düşündü ama kaçsaydı görevliler hemen yakalardı onu, kapının önündeydi sonuçta. yani... gerçekten iyileşmiş miydi? tüm her şey bitmiş miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hey you | hyunlix
Fanfiction★diğer ficim olan kill your parents'n 2. kitabıdır ★angst. ★ and if you don't know love i'll make the best of us and if you know so much why don't you give me love? ★ 𝒄𝒂𝒏 𝒘𝒆 𝒍𝒐𝒗𝒆?