10.bölüm

158 7 41
                                    

Emre'nin dilinden

"dövüşmeyi öğrenmek zorundasın. biliyorsun değil mi?"

gözlerimi yere indirip bir süre düşündüm.

"ama ben dövüşmeyi sevmem ki..."

babam yüzüme sert bir tokat atıp yere düşmeme neden olmuştu. "sen erkeksin! dövüşmek zorundasın!"

tek bir damla göz yaşı akmadı gözümden. tek bir duygu bile hissetmedim. hissedemedim.

"tamam. nasıl yapacağım?"

...

yetimhanedeyken çıkan yangında Arif'le tanıştım. herşeyim oldu. ben bir tek onunla konuştum. tek arkadaşım Arif oldu.

sonra ayrılmak zorunda kaldık. bir daha hiç karşılaşmayacağız derken halamların mahallede tekrar karşılaştık.

herkes onu eziyor, onu istemiyor, onu dışlıyordu. babamın sözleri geldi sonradan aklıma "eğer ezilmek istemiyorsan, sende ezen taraf olmak zorundasın..."

çok bencilceydi. kendi hayatın uğruna başkalarının hayatını yok saymak. çok bencilceydi...

ama yaptım. bencillikti belki de ama yaptım. ezdim onu, hayatımdaki tek arkadaşımın ruhunu paramparça edip kendi ruhumu iyileştirmeye çalıştım.

başka arkadaşlarım oldu, aşık oldum. acı çektim ama asla Arif'e yaptıklarımdan sonra gülemedim.

pişmanlık tokat gibi suratıma çarpıp beni yerle bir ediyordu sanki.

ben tek arkadaşımı, tek sırdaşımı, aynı çocukluğu gibi bir sokak köşesine terk etmiştim.

onu kimse sevemezken birde darbeyi ben vurmuştum.

bence bir insan bu kadar acıya dayanıp sabredemezdi.

vücudunun her yerinde geçmişten gelen izler vardı, kollarında, bacaklarında, sırtında...

ve bileklerinde.

intihar mıydı, mecburiyet mi yoksa başka bir şey mi bilemezdim ama bileklerinde bir çocuğun umutsuzluğunun izleri vardı.

bileklerinde bir çocuğun geçmişi vardı. bilrklerindeki izler onun değil, çocukluğunun acılarıydı.

Arif'in hastalıklarından sadece benim haberim vardı.

Cenan'ın acılarını ise herkes biliyordu.

aralarındaki farkta buydu işte. Cenan içindekileri döküp rahatlıyordu. Arif anlatmayıp kendi içinde mücadele etmeye çalışıyordu. sessizce, karanlıkta, bir başına...

benim duygusuzluk hastalığıma rağmen tek acı hissettiğim an, Arif'le olan anlardı.

pişmandım, yani öyle olmalıydım. pişmanlık vücuduma uğrayıp beni öldürüyordu.

ellerimi aynanın önündeki komidine yerleştirip aynadaki boş bakışlarıma baktım.

Ömer beni görünce tek kaşını kaldırıp sırıtarak arkamdan sarılmıştı. ellerini karnımda gezdirip karın kaslarımı okşadı. çenesini de omzuma yerleştirip kafasını yana yatırarak yüzüme baktı.

"sevgilim. sorun ne?"

bende kafamı ona doğru çevirdiğimde burun buruna  gelmiştik. gözlerimi dudaklarına indirince beni kendine doğru çevirip ellerini tişörtümün içine sokarak belimi kavramıştı.

bende ellerimi tişörtünün içine sokup ellerimi karın kaslarının üzerinde gezdirdim.

dudaklarını nazikçe dudaklarıma bastırınca bende karşılık vermiştim.

çocukluk arkadaşı~arcenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin