"sen şimdi kesin olarak yoongi hyung'tan dayak mı yedin?" çatık kaşlarımla jungkook'un suratına baktım. cevap verdiğim an gülmekten kendini yerlere atacak gibi bir ifadesi vardı.
"siktir git." dedim düşen suratımla. yine de o ve minhyun'un hayvanlar gibi güldüğünü duymuştum.
dudağımın kenarındaki ufak yara onları çok eğlendirmişti. yüz yıldır bu anı bekliyor gibi bir halleri vardı.
"yok abisi olur mu öyle şey. yoongi abisi öpücük kondurmuş dudağına." daha da artan kahkaha sesleriyle oturduğum banktan ikisinin de ensesine bir tane geçirdim.
şimdi de sabah azıcık inkar ettim diye dalga geçiyorlardı. böyle olacağını bildiğimden dudağımın halini sorduklarında yalan söylemiştim öpüşürken oldu diye ama hemen anlamışlardı. oysa dışardan fazla gerizekalı duruyorlardı.
"sabah sabah sikerim belanızı." sinirle küfretsem bile çoktan onların gözünde maskot olmuştum. ne yaparsam yapayım taşşak geçeceklerdi.
"yoongi'yi çağır ya beni o dövsün." onlarla başa çıkamayacağımı anladığımda, artık kafaya takmamaya karar verdim.
zaten sinirlerim epey bozuktu. dün ufak bir hatanın kurbanı olmuştum, oysa her şeyi öğrenmeme azıcık kalmıştı.
yanımdaki bedenler boş boş konuşurken gözlerimi neredeyse boş olan okul bahçesinde gezdirdim. on ikinci sınıf olduğumuzdan beden dersinde bizi salıyorlardı. isteyen sınıfta ders çalışıyordu, bizim gibi birkaç geveze ise bahçede takılıyordu.
bacaklarımı iyice açıp arkama yaslandığım esnada okul bahçesinden içeri giren yabancı bir simayla gözlerimi kıstım. okula geleli çok bir zaman olmamıştı ama daha önce bu çocuğu görmediğime emindim. forma giymemiş olmasından bile okula yeni geldiği belliydi.
"şu çocuğu tanıyor musunuz?" diye sordum hâlâ bir şeylere gülmeye devam eden ikiliye. onlara sorduğum soruyla uysal adımlarla okul binasına doğru giden bedene baktılar.
"ben tanımıyorum." dedi jungkook mırıldanarak.
"bana da hiç tanıdık gelmedi."
"o zaman okula yeni geldi?" dedim istemeden sırıtarak.
"ne yapacaksın yeni geldiyse?" minhyun'un sorusuna cevap vermeden ayağa kalktım.
"geliyorum ben şimdi." onlar arkamdan bir şeyler söylerken dinlemeden hızlıca okulun içine doğru ilerledim.
az önceki çocuk yabancı gözlerle etrafta gezdiriyordu bakışlarını. yüzümdeki gülümsemeyi silerek yanına gittim.
"yeni mi geldin okula?" aniden sesimi duyduğunda yerinde sıçramıştı. epey ürkek birine benziyordu.
hafif esmerdi. siyah saçları özenle taranmış, forma giymemesine rağmen oldukça özenli giyinmişti. bu okul için fazla efendi görünüyordu.
"e-evet, ben müdürün odasını arıyordum." dediğinde başımı salladım.
"gel götüreyim seni." dediğimde göz bebekleri büyüdü.
"teşekkürler." başımı önemli değil dercesine sallayıp koridorun sonundaki müdür odasına doğru ilerledim.
"adın ne?" diye sorduğumda aşağı eğdiği başını kaldırdı.
"kim jihu."
"jihu.. ben de hoseok, memnun oldum." dediğimde gülümsedi. karşımdaki müdür odasını işaret ettim.