¹²🦁¹²

71 16 72
                                    

"tabi oğlum, ta orta sahanın oradan attım golü." dedi jungkook arkasına yaslanarak gururlu bir ifadeyle.

"uydurma amına koyayım ya, ceza sahasının içindeydin." mingyu gülerek konuştuğunda ikisi derin bir tartışmaya girmişti. klasik erkek muhabbetinin döndüğü ortamda sıkılarak alnımı kaşımaya başladım.

esneyerek omzumu gevşetmeye çalışırken kafenin kapısından içeri giren beşiktaş formalı bedeni gördüğümde anında yerimde dikleşip bütün odağımı oraya verdim.

yanında geçenlerde kavga ettiğim arkadaşı da dahil üç beş kişi vardı. en önde kendisi yürüyor kafenin sahibi orta yaşlı adama ve kendisinden büyüklere selam vererek bizden biraz uzaktaki masaya doğru ilerliyordu.

çok tuhaftı. boyunun kısa olmasına ve sürekli siyah giyindiği için olduğundan daha ufak görünmesine rağmen girdiği her ortamda dikkatleri üzerine çekiyordu. ve genel olarak üstüne topladığı bakışlar hafif çekingen oluyordu.

küçücük boyuyla nasıl bu kadar korku salmıştı?

arkadaşlarının gürültüsüyle birlikte oturmaya geçtiklerinde kafasındaki siyah şapkayı çıkarıp masaya bırakmıştı. saçları son gördüğüm halinden daha kısaydı sanki. neden kesmişti ki yine serseri?

"hoseok, yoongi hyung geldi." dedi minhyun sanki ben görmüyormuşum gibi beni dürterek.

"gelsin." umursamayarak omuz silktim. yoongi'den korktuğum evreyi geçeli biraz olmuştu.

"harbi sen nasıl yaşamaya devam ettin ya yoongi'nin kafasına taş attıktan sonra?" hiçbir şeyden habersiz mingyu hayretle sormuştu. daha ben bile bilmiyordum ki cevabını..

"doğru söyle ne kadar yalvardın?" jihyun eğlenir bir ifadeyle konuştuğunda ona döndüm.

"yalvarmadım." dediğimde gözlerinden bile ne kadar inanmadıklarına şahit olmuştum.

"hadi lan, imkanı yok." dediğinde sinirle kaşlarımı çattım. tamam biraz yalvarıp günlerce ondan saklanmış olabilirdim ama beni küçümsemesi hoşuma gitmemişti.

"pardon ama neden olmasın?" sanki söylediklerim çok komikmiş gibi kahkaha atmıştı pezevenk jihyun.

"hadi ama hoseok yoongi'den bahsediyoruz. ha belki sana acıdığı için dövmemiştir, onu bilemem." kaşlarını alaycıl bir ifadeyle havaya kaldırdığında çenemi sıktım.

"yoongi'yle arkadaşız biz." deyiverdim ikinci kez düşünmeden. jungkook'un içtiği kahveyi püskürttüğünü ve 'abartma' dercesine gözlerini belerterek baktığını görsem de geri adım atmamıştım.

"arkadaş olduğumuz için konuyu büyütmedik." dedim sakin sesle.

"sen ve yoongi, uydurma amına koyayım." inanmamalarını anlıyordum çünkü yoongi'yle arkadaş olmak prestij meselesiydi. kendini beğenmiş bir piç olduğu için onunla herkes arkadaş olamazdı, hele benim gibi ondan yaşça küçük mahalleye sonradan taşınmış birinin olma ihtimali sıfırdı.

ama geri adım atarsam siksinler, mottosuyla yalanıma devam ettim. hem yalan da değildi, bence arkadaş gibi bir şeydik(?) yani öyle sayılırdık. neden olmasındı?

"neden yalan söyeyeyim jihyun? o kadar da büyük bir şey değil." daha inandırıcı olması için sakin dursam da götümden akan terlerden bir benim haberim vardı.

"madem arkadaşsın yoongi'yle.." jihyun arkasına yaslanarak masadan bir sigarayı alarak dudağına yerleştirdi. "yoongi'den çakmağını buraya getirmesini ister misin? arkadaşlar birbirlerine çakmaklarını ödünç verirler sonuçta."

love fouls, sope Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin