yorgunlukla kendimi yeşil çimlere atarak buz gibi suyu kafama diktim. yarısını içtikten sonra kalan yarısını kızıl saçlarımdan aşağı dökerek buruşturduğum plastik şişeyi kenarı fırlattım.
"bu nasıl maçtı böyle beynim sikildi." dedi en az benim kadar yorgun görünen jungkook, bitik bir ifadeyle yanıma gelerek.
"bizim takımı suriye'den topladılar sanki amına koyayım. topu bomba diye göğe fırlatıyorlar orospu çocukları." diye mırıldandığımda jungkook'un kahkahasını duymuştum.
"harbi, bir de minhyun özenle seçmişti bu takımı." diyerek gülmeye devam ettiğinde sabır çektim.
"bizi zaten o pezevenk bitiriyor." derken elimi jungkook'a doğru uzattım. tek hamlede ayağa kalkmama yardım etti.
sarı kırmızı formamı sallayarak hava almasını sağlamaya çalıştım. fena halde yorulmuştum ve işin kötüsü yorulmama hiç değmemişti, maç 0-0 bitmişti..
"nereye gidiyorsun burdan sonra?" diye sordu jungkook su içmeden hemen önce.
"eve giderim muhtemelen." diye yanıtladım.
"biz minhyun'a geçeceğiz, sen de gel istersen." biz, dediği yedi sekiz kişiye baktığımda gideceğim varsa da gitmemeye karar verdim. içip içip ortalığı dağıtacaklardı. şu an başım bunları kaldıracak halde değildi.
"yok, ben almayayım. siz gidin." dediğimde 'keyfin bilir' dercesine omuz silkti ve arkasını döndü.
onları es geçerek eve doğru yürümeye başladım. saat epey geç olduğundan ortalıklarda çok bir insan yoktu. terlediğim için vuran rüzgarla biraz üşüsem de aldırış etmedim. soğuğu severdim. bu yüzden eve kısa yoldan gitmek yerine yolumu uzattım.
buraya taşınalı iki ayı daha yeni geçmiş olmasına rağmen tüm sokaklarını ezberlemiştim. seviyordum bu mahalleyi. sıcak bir havası vardı.
beyaz şortumun cebinden şekerli bir sakız çıkarıp çiğnemeye başladım. genelde yalnız kaldığımda yaptığım bir alışkanlıktı. yapım gereği sürekli olarak bir şeylerle uğraşmam gerekiyordu. sakız beynimi çok iyi meşgul ediyordu.
ıslık çalarak yürümeye devam ederken dar sokaktan geçip sağa döndüğümde kaldırıma oturmuş dört beş kişilik erkek grubunu gördüm. karanlıkta yüzlerini göremesem de varlıklarını seçebiliyordum.
daha önce bu sokağın tekin olmadığını duymuştum. istemeden bedenim gerilirken daha hızlı adımlarla yürümeye başladım.
"pişt, kırmızı kafa bak buraya bi'."
konuşmasından bile sarhoş olduğu belli olan sesle kaşlarımı çattım. saçlarımın rengi gayet güzeldi, neden sürekli böyle sesleniliyordu bana?
duymamazlıktan gelerek bir adım daha attım. en iyisi onlarla uğraşmamaktı. tek kişi olsaydı hallederdim de bu kalabalığa götüm yemezdi.
"lan kime diyorum aloo? buraya gel." bir kez daha aynı ses kulağıma dolduğunda sıkkın bir nefes verdim. nerde başıboş köpek varsa başıma toplanıyordu zaten.
"ne var?" dedim atarlı sesle elimi belime koyarak. dikkatle baktığımda yüzünü az biraz görebilmiştim.
"ne atarlanıyorsun lan? sikerim ha belanı." başka biri konuşmuştu bu sefer, onun da sesi normal çıkmamıştı.
"hadi ya? senin gibi bir avelin yapabileceğini sanmıyorum ama.." dedim alayla. bu cevabı beklemiyor olmalılardı ki sessizlik oluşmuştu.
hayatım boyunca söyleyeceğim hiçbir şeyi içimde tutmamıştım. şimdi de üç beş keşin elinde oyuncak olacağımı bile bile içimde tutamamıştım. ne yapayım yani tabiatım böyleydi.