"hızlanırsan eğer atlarım. şaka yapmıyorum bak, yolun ortasına atlarım." dedim tehditvari sesle yoongi'nin arkasına otururken.
gülerken omuzları titremişti. "atlamaya cesaret edebilirsen neden olmasın?" kendini bilmiş konuşmasıyla omzuna vurdum.
ne olmuştu anlamamıştım bile. beni öyle bir manipüle etmişti ki bir anda kendimi motora binmeye ikna olmuşken bulmuştum.
okuldan yeni dönmüştüm. açtım, yorgundum. diğer yaşıtlarımın yaptığı gibi evde dinleniyor olmalıydım ama ben sadece tuttuğu takımı ve yaşını bildiğim bir adamın motoruna binmeyi tercih ediyordum. güzel bir dayağı kesinlikle hak ediyordum.
"eğer böyle gidersek kendin atlamadan düşeceksin." dedi yoongi başını çevirerek bana bakıp. iki elim sıkıca çantamın askılarından tutarken anlamaz gözlerle ona baktım. kaşıyla elimi işaret etti.
"ay yok iyiyim ben." dedim ona tutunmamı işaret ettiğini anladığımda. fazla yakın olmuştuk zaten, azıcık mesafe gerekliydi.
"keyfin bilir ama düşersin." diye uyardığında onu geçiştirmek için başımı salladım.
korkunç bir ses yükselip hareket etmeye başladığımızda korkuyla motorun yanlarına tutunmaya çalıştım. ama yoongi sanki bilerek yapıyor gibi her saniye daha da hızlanıyordu.
"neden böyle yapıyorsun ama ya konuşmuştuk bunları! tinerci amına koyayım senin!" diye bağırdım çığlık çığlığa. yoongi'nin omuzları yine titremeye başlamıştı. korkmamdan zevk alıyordu köpek.
daha da hızlandığında korkuyla sıkıca ona tutundum, yapacak başka bir şey bırakmamıştı bana. gözlerimi kapatarak başımı geniş omzuna gömdüm. yüzüme çarpan rüzgar bile düşecekmişim gibi hissetmeme sebep oluyordu. ellerimi karnında birleştirdim sıkı sıkı.
hâlâ çok korksam da biraz alışmıştım. en azından yoongi'nin sırtına yapışmış, sıkıca ona sarılmış haldeyken daha rahattım.
gözlerimi kapatıp yolun bitmesini beklerken motor durduğunda rahat bir nefes alarak hemen indim. kaskı başımdan çıkarıp kurtulur kurtulmaz hâlâ kaskını çıkarmakta olan yoongi'nin karnına sert bir yumruk vurdum. "pislik herif."
acıyla inleyip karnını tutsa da sesli bir kahkaha atmıştı.
"eğlenceliydi ama değil mi?" dediğinde göz devirerek yürüyen bedenini takip ettim.
"ne kadar eğlenceliydi ama, bilemezsin."
kafamı kaldırdığımda ultra lüks bir otelin önünde olduğumuzu farkettim. bir otel.. yoongi ve ben.. dün gece.. böyle sürpriz mi olurdu anasını satayım.
adımlarımı durdurarak kocaman gözlerle yoongi'ye baktım. birkaç adım atmıştı ki durduğumu farkederek arkasını dönüp bana baktı.
"ne yapacağız orada?" dedim titreyen işaret parmağımla uzun binayı işaret ederek.
ilk başta anlamayan gözlerle baksa da çok geçmeden aklımdan geçenleri anlamış gibi sırıtmıştı. sırıtınca çok çirkin oluyordu. sanki şey gibiydi.. pezevenk.
"ne yapabiliriz sence?" dedi elini beline yerleştirerek oyuncu bir tavırla.
"ne bileyim ben, beni buraya getiren sensin." hâlâ endişeli olduğumu gördüğünde göz devirerek elimi tuttu ve sürüklemeye başladı.
"bir şey yapmayacağım hoseok. en azından aklından geçenleri. korkma." sesi biraz bozulmuş gibiydi. ne yani ona güvenmemi mi bekliyordu?
oldukça lüks otele girdiğimizde hemen korkularımı unutmuştum. çünkü üstümdeki formadan utanmıştım.. boynumdaki açık kravatı çekip çıkararak cebime koydum ve yakama biraz da olsa düzen vermeye çalıştım.