"hadi icardi, hadi aslanım, hadi hadi.. goool! gol işte gol!" mutlulukla oturduğum sandalyeden fırlamış boynumdaki atkıyı sallarken anın sıcaklığıyla yanımdaki en az benim kadar mutlu olan jungkook'a sıkıca sarılmıştım. rahat bir nefes alırken üstümdeki çubuklu, sarı kırmızı formadaki armaya sıkı bir öpücük kondurdum.
genç, yaşlı bütün galatasaray'lılar buradaydı. herkes deli gibi bağırıyor, derbide beşiktaşa attığımız golün mutluluğunu birbirlerine sarılarak gösteriyorlardı.
ikinci yarının sonlarındaydık ve sarı kırmızı'm son atılan golle birlikte üç-bir öndeydi. her maçı takip edip izlesem de beşiktaşı yenmenin verdiği zevk çok başkaydı.
buradaki coşkunun yanında hemen sokağın sonundaki kafede toplanmış beşiktaşlı topluluğun küfretme ve bağırtı sesleri kulağıma az çok ulaşıyordu. taraftarlar birbirine girmesin diye iki ayrı yerde toplanmıştık ve benim tinerci de kesinlikle oradaydı, keşke onu görebilseydim. yüzündeki yenilgiyi çok merak ediyordum.
keyifle arkama yaslanarak pet bardaktaki vişneli meyve suyumdan bir yudum aldım ve önde olmanın üstünlüğüyle sahayı ateşe veren aslanları gururla izlemeye başladım. üç kuşak galatasaray'lı bir ailenin çocuğu olarak takımıma olan bağlılığım çok güçlüydü.
uzatmaların ardından hakemin düdüğü çalmasıyla maç üçe bir bitmişti. herkesin birbirine sarılıp tebrik etmesiyle ben de tanıdığım, tanımadığım herkese sarılmıştım. galatasaray marşları son ses söyleniyor, masaya çıkmış bir ağabey bütün taraftarlara üçlü çektiriyordu.
"rerere rarara galatasaray galatasaray cim bombom!"
maçı öyle bir izlemiştim ki boyası aktığı için koyu bir kızıla dönen saçlarımın ıslandığını bile hissediyordum. sanki izlememiş, sahada oynamıştım anasını satayım.
"hadi hoseok, daha meydana gideceğiz. asıl kutlama orada." dedi jungkook ben oturup dinlenmeye çalışırken kolumdan tutup.
"içimde öyle bir enerji var ki, şehri turlayabilirim bile. yürü gidelim jungo." enerjik bir şekilde koluna girip yürümeye başladım. mahalledekiler de parça parça meydana doğru yürüyordu.
gecenin geç saatleri olmasına rağmen her yer ışıl ışıldı, derbileri sevmemin bir diğer yanı da bu kutlama havasıydı. biraz daha yürüdüğümüz esnada sokağın sonundan gelen bağırış sesleriyle odağımı oraya verdim.
"ne oluyor orada?"
"her zamanki gibi, bizimkiler ve beşiktaş'lılar birbirine girmiş." dedi jungkook, sürekli yaşanan bir şey olmalıydı. kavgayı gören çok kişi olsa da kimse karışmak istemiyordu, haklı olarak. oraya bir karışan dayak yemeden çıkamaz arada kaynardı.
"yürü gidelim, hiç karışma." jungkook'un söyledikleriyle başımı salladım. dediği gibi yürüyüp gideceğim esnada sarı sokak lambasının vurduğu belli belirsiz gördüğüm yüzle istemeden duraksadım.
"hadisene hoseok." jungkook sinirle bağırdığında elimi kaldırdım.
"dur bi' yoongi mi o?" dedim tam emin olamayarak, o olmamasını umuyordum çünkü yüzü gözü kan içindeydi.
"bize ne abi, bize ne? kimse kim." dedi jungkook sitemle. doğru, bana neydi ki?
tekrar bir adım atmıştım ki sıkkın bir nefes vererek tekrar durdum. "yine ne var? Allah aşkına karışma hoseok ya, sokma bir şeye de burnunu."
"ya jungo sen bilmiyorsun ki o beni kaç kere kurtardı, şimdi yardım etmesem ayıp olur." dedim kararsız sesle.
"onun yardımına ihtiyacı yok, sen daha kendini koruyamıyorsun oğlum?" sinirle omzuma vurduğunda kaşlarımı çattım.