"jihu.."
jihu'nun ismini duyduğumda iyice korkmaya başlamıştım. sakin kalmaya çalışarak dehşete düşmüş görünen yoongi'nin konuşmaya devam etmesini bekledim. fakat hızla kafasını salladı kendine gelmeye çalışır gibi.
"gidelim." dediğinde hala merak dolu olsam da başımı sallayarak oturduğum yerden aşağı zıplayarak tekrardan kaskımı takıp yoongi'nin arkasındaki yerimi aldım. ne de olsa eninde sonunda öğrenecektim neler olduğunu. sorgulamamak iyiydi ki zaten yoongi'nin ağzından bir şey almak imkansızdı şu an.
yoongi motoru son hızda sürerken sadece gözlerimi kapatıp geniş sırtına yaslanmış, yolun bitmesini sabırla beklemeye başlamıştım.
olabilecek en kısa sürede mahalleye geldiğimizde motorun durmasıyla başımı kaldırdım. yoongi sanki ben yokmuşum gibi çok da tanımdadığım yollara girdiğinde varlığımı farkedip beni kovmasın diye sessizce onu takip ediyordum. kafası başka yerde olduğundan benim üzerimde çok düşünmüyordu muhtemelen.
eski bir apartamanın önüne geldiğinde kaşlarımı çattım. burası jihu'nun eviydi sanırım. biraz şaşkındım doğrusu çünkü onu daha zengin ve varlıklı biri zannediyordum, giyinişi ve tarzı öyle duruyordu en azından.
yoongi ilk katın ziline bastığında kısa sürede kapı açılmıştı. içeri girdiğinde usulca peşinden girdim. "yoongi oğlum?" dedi yaşlı bir adam gözlüğünü düzelterek.
yoongi ise adamı hiç dinlemeden basamakları ikişerli üçerli çıkarak tırmandığında hayvanlığıyla onun adına utanıp yaşlı adama gülümsedim. "iyi günler amca."
yaşlı adam tuhaf tuhaf bana bakarken ben de yoongi gibi yukarı çıkmaya başlamıştım. dar merdivenlerden çıktığımda ikinci katın paspasının altını kolaçan eden yoongi'yi görmüştüm.
paspasın altından bir anahtarı çıkardığında titreyen elleriyle kapıyı açmaya çalışmıştı. ama o kadar çok titriyordu ki bir türlü tutturamıyordu. elimi uzatarak anahtarı tuttuğumda bana döndü.
"izin ver açayım." dedim yumuşak tonla onu ikna edebilmek için. geri çekilip bana izin verdiğinde anahtarı sokup çevirdim. yoongi bedenimi ittirerek içeri girdiğinde onu takip ettim.
"jihu!" diye bağırdı odaları tek tek gezerek, öyle bir bağırıyordu ki gözlerimi kapattım sıkıca.
koridorun sonundaki odaya girdiğinde kapının önündeki bedeni öylece kalmıştı. göreceğim şeyden korkarak yavaşça yanına ilerledim. biraz arkasında durduğumda gözlerimi içeride gezdirdim.
jihu'nun bedeni yatağında öylece uzanıyordu, yanında birkaç ilaç paketiyle birlikte..
"sikeyim.. neden böyle yapıyorsun?" yoongi yüzünde acı dolu bir ifadeyle uzanan bedenin yanına giderek elini boynunda gezdirmişti.
tek hamlede baygın bedeni kucağına alarak odadan çıktığında ona yol açtım. daireden çıkıp merdivenleri indiğimizde az önceki yaşlı adamın evinin önünde durmuştu. "zile basabilir misin?" dediğinde hızlıca zile bastım. ben de paniklemiştim istemeden.
kapı açılır açılmaz beyaz saçlı adamın yüzünde şaşkın bir ifade belirmişti. "yine mi.." öyle çaresiz bir tonda söylemişti ki içim acımıştı.
"bizi hastaneye götürebilir misin? arabam yanımda değil." yoongi'nin sesi az öncenin aksine duygusuzdu, az önceki halini belli etmemek için uğraşıyor gibiydi.