on bir

662 133 22
                                    

"Holdingdeki dedikodular kulağıma geldikçe," iç çektim, "Bunalıyorum." 

Hasta yatağının hemen yanına çektiğim sandalyede öylece oturuyordum. Buraya ilk geldiğimde üstümde muhteşem bir gerginlik vardı. Değil nereye oturacağımı bilmek ellerimi bile koyacak yer bulamıyordum. Şu sıralar ise konuşa konuşa azalttığım gerginliğimden geriye tatlı bir esinti kalmıştı. Hasta yatağındaki kişiye bir diğer değişle Dinçer Bey'e baktım. "İnsanlar gemiyi ilk terk edenin fareler olduğunu konuşuyor."

Onlara göre gemi holding, fareyse bendim.

"Ansız gidişim yoruma açık oldu, desek." ihtimallerin peşinden koştuğum o döngüye yeniden girdim, "Ee ansız gitmiş sayılmam ki. Numan Bey öldü, benim işim bitti." mantıken ölmemişti ama kendini öldü göstermesi bile işimin bittiğinin bir göstergesiydi.

"İnsanları anlamıyorum," derken eğildim, "Neden her şeyde duygusal bir şey arıyorlar? Mesela neden beş yıl Numan Bey'in asistanlığını yaptım diye yas tutmak zorundaydım? Oldu bir de kırkı geçene kadar evimde televizyon açmasaydım." abarta abarta konuştuğumda en son söylediğimi beğenmediğim için suratımı ekşittim, "Patron/Asistan ilişkisi bu kadar abartılmalı mıydı? Veya en basitinden sırf karşınızda olmak istemiyorum diye sizden hoşlandığım düşünülmeli miydi?"

Bunu bir kişi düşünüyordu. O da Han Bey'di.

Konunun birdenbire değişmesine aldırış etmedim, "Bence insanlar sıkıcı hayatlarına heyecan aradıkları için rastgele konuşup davranıyorlar."

Onay beklercesine suratına baktım ama bir dönüş alamadım. Bunun en büyük etkeni komada olması olabilirdi. Numan Bey'in ölümünden iki ay önce trafik kazası geçirmişti. Olay yeri raporuna göre arabası son sürat koca çınar ağacına girmişti. Gerçi arabası mı çınar ağacına çınar ağacı mı arabasına girdi muammaydı. İçerideki hava yastıkları arızalı olduğu için şu anki durumu kaçınılmaz olmuştu. O dönem hastaneden gelen rapora göre kanında hiçbir şey yoktu. Sağlam kafayla ağaca girdiği hakkında rapor yazılmıştı.

Fakat buna inanmıyordum.

Bir terslik vardı. Numan Bey'e 'Kendi yöntemlerinizle araştırsanız daha sağlıklı bir sonuç alabiliriz,' desem bile ikna edememiştim. Bu konunun üstü öylece kapanıp gitmişti. Soruşturma bile açılmamıştı.

Keskin çene hatlarını incelemeye başladığım vakitlerde "Neden böyle oluyor anlamıyorum," dedim. Bu odaya ilk defa yalnız başıma gelmiştim. Onunla ilk defa böyle konuşma fırsatım oluyordu. Sakallarından aldığım bakışlarımı yüzüne çevirirken "Siz sakal sevmezdiniz." dedim. "Numan Bey hiç değil onları kesmek için birini ayarlayabilirdi."

Suratında tek tük sakal çıktığında bile rahatsızlık duyardı. Elinden gelse o tüyü fark ettiği an koşa koşa berbere giderdi. Ama işte bazen yemek yerken, çoğu zamansa toplantı da fark ettiğinden ötürü pek bir şey yapamazdı. Kasılır kasılır dururdu. O kadar. Halbuki son birkaç aydır sakalın ona yakıştığını fark etmiştim. En az siyah takım elbiseleri kadar yakışıyordu. Sadece şu an biraz kısaltılmaya ihtiyacı vardı.

Dizlerimin üstündeki ellerimi yumruk yapıp arkama yaslandım. "Etik olsaydı size bu konuda yardımcı olabilirdim." ağzımın içinde konuşmamla eş zamanlı olarak kalbimin göğüs kafesimi küçük yumruklarla dövdüğünü duyumsadım, "Ama işte etik değil."

Tırnağımla olmayan tırnak etimi geriye doğru itiyor, kalbimin yavaşlaması için adeta mola veriyordum. Hayalimde canlanan sahne yüzünden istediğim kıvama gelemedim. Bu yüzden konuyu değiştirmek adına hasta odasında göz gezdirdim. Hasta yatağının hemen ucunda tekerlekli yemek masası vardı. Onun paralelinde kalan duvarda ise büyükçe bir televizyon. Numan Bey buraya ne zaman gelse "Sen seversin Dinçer," deyip klasik müzik açıyordu. Sonra "Bana ne senin sevdiğin şeylerden," deyip pop şarkılara geçiyordu.

ASİSTANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin