dokuz

689 143 44
                                    

Han

"Abartıldığını düşünüyorum," kapının pervazına omzumu yasladım, "Alt tarafı hafızası biraz iyi o kadar. Babam ne diye beş tane mektup bırakmış beşinde de 'Kızıl böceği yanından ayırma.' yazmış aklım almıyor."

"Gerçekten 'kızıl böcek' diye mi hitap etmiş?" Çiçek Hanım'ın, avukatın, sorusuyla başımı ağır ağır onaylar anlamda salladım. Birlikte bu kocaman rezidansa kadar gelip tam olarak yüz iki numaralı odanın önünde durma nedenimiz belliydi. Asistanla konuşmak istemiştim. Yüz yüze. Ama yaşadığı yere tek gelmeyi doğru bulmadığım için yanıma holding avukatlarından birini almıştım. 

Çiçek Hanım, "Babanızla arasında her zaman farklı bir bağ vardı," dediğinde "Evet," diye onayladım onu. "O ikisini hiç yan yana görmedim ama bunu gerek babamın bıraktığı mektuplardan gerekse onunla," baş parmağımla koyu kahve kapıyı işaret ederken "Onunla olan konuşmalarımızdan anlayabiliyorum." dedim.  

Babamdan patronu gibi değil de yirmi yıllık okey arkadaşı gibi bahsediyordu. Babam da ondan çalışanı gibi değil de poker arkadaşı gibi bahsediyordu. Sıkıntıyla iç çekerken kafamı kapıya yasladım. Dün holdingde evraklarla uğraştığım vakitlerde kapım çalınmıştı. Gelen babamın en emektar çalışanlarından biri olan Rezzak amcaydı. O da bizim holdingde avukat olarak çalışıyordu. 

Cenazeden bu yana bana her konuda yardımcı olmuştu. Babamın şahsıma bıraktığı her şeyi de birinci elden teslim etmişti. Dün de gelip "Bunu aslında sana vermeyi düşünmüyordum," diyerek önüme yeni bir mektup koyunca anlam verememiştim. Neden bana vermeyi düşünmediğini ise satırları okurken çok iyi anlamıştım. Babamın, abimden yakındığı o satırları okumayı hiç beklemiyordum. Sonlarda ise her zaman olduğundan daha duygusal bir şekilde "Ah Han, umarım Kızıl Böcek'e bonkör davranıyorsundur." yazıyordu. "Unutma, ona verdiğin hiçbir para boşa değil."

Bu satırlardan sonra uzun süre "Hayır, ona istediğini vermeyeceğim." şeklinde gezsem de en nihayetinde kendimi bu sabah burada bulmuştum. Bence bir asistana yirmi bin dolar bile fazlayken buraya gelme nedenim aklımdaki yeni rakamı söylemekti. Şaka gibiydi.

"Han Bey," diyen avukatla daldığım düşüncelerden çıkıp ona baktım. Kapıyı göstererek "Artık çalsak mı?" dediğinde istemeye istemeye doğruldum. Elimi usulca zile götürürken "Biliyor musun, bu bizim ilk karşılaşmamız." dedim. "Muhtemelen son olacak çünkü içimdeki ses ondan haz etmeyeceğimi söylüyor."

Sırf yeterince çabalamış olmak için buraya kadar gelmiştim. Zile dokunduktan sonra elimi çekip bir müddet zil sesini dinledim. "Aslında antipatik biri değil," avukatın ağzının içinde konuşmasına karşın dudaklarımdan 'hah' diye bir nida döküldü. "O mu antipatik değil?" kapıyı işaret ettiğim esnada kapı açıldı. Görüş açıma giren Kızıl Böcek'le fısıldadım, "Benden ne kadar istediğini bilseydin bunu söylemezdin."

Sikerler, çok güzeldi.

Kızıl dalgalı saçları omuzlarından aşağı dökülüyordu, koyu kahvelerinin buğulu buğulu bakmasından yeni uyandığı belliydi, uyurken şişen dudaklarını araladığı vakitlerde kısa mini geceliğinin üstüne geçirdiği sabahlığın kuşağına son hamleyi yaptı, bağladı. 

Özgeçmişindeki fotoğraf onunla ilgili fikir sahibi olmama yetmişti ama şu an dürüst olmak gerekirse o fotoğrafı çeken makinenin bozuk olduğunu düşünüyordum. Belki de böyle bir güzelliği çekemediği yerde bulanık göstermeyi tercih etmişti. Çok güzel olduğunu söylemiş miydim? 

"Ekran beş kilo çirkin gösteriyorsa demek," mırıldanmamla birlikte avukatın bakışlarını üstümde hissettim, "Çüş Han Bey." diyordu. 

Onun aksine Asistan tam uyanamadığı için muhabbeti idrak edemedi. Huysuz bir ifadeyle bana bakarken, "Sizi buraya kadar getiren sebep ne?" diye sordu. Uzanıp avukatın elindeki dosyayı aldım. Bunu üç gün önce ona vermek için hazırlasam da araya para mevzusu girince ister istemez askıya almıştım. Şimdiyse "Asistanımdan beklentilerim bunlar," deyip dosyayı ona uzattım. 

ASİSTANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin