Sonunda o lanet çekim günü gelmişti. Çok şükür, bugün bitince bundan da kurtulacaktım. Üzerimde gezinen bakışları umursamadan bir yandan stüdyoyu inceliyor, bir yandan yanımda emirler yağdıran annemi dinliyormuş gibi yapıyordum.
"Firdevs, sen beni dinlemiyor musun?" derin bir nefes alıp sert bakışlarla bana bakan anneme döndüm.
"Dinliyorum anne, merak etme, istediğin gibi olacak her şey." Hayır anne, dediğin hiçbir şeyi duymadım bile, ama sen bir saat daha konuşup başımı şişirme diye dinlemiş gibi yapıyorum.
Geniş, ferah bir stüdyonun içindeydik. Duvarlar beyaza boyanmış, tavandan sarkan endüstriyel ışıklar sahneyi aydınlatıyordu. Arka planda yeşil ekranla kaplı büyük bir duvar var. Bir köşede, makyaj ve saç ekibi hazırlıklarını yapıyordu.
Cesur'un bakışlarını geldiğimden beri üzerimde hissediyor ve görmezden geliyordum. Bir kez dahi bakmamıştım ne ona ne de onun olduğu tarafa; yokmuş gibi davranıyordum. Kimse benim başarımı küçümseyemez, imalarda bulunamazdı. Onun gibi düşünen pek çok insan bulunmuştu hayatımda, hepsini anında silmiştim. Benim neler yaşadığımı, bugüne nasıl geldiğimi bilmeden beni küçümsemesi hadsizlikten başka bir şey değildi. Böyle bir şeye göz yummazdım. Yazık ettin kendine Cesurcuğum, seninle gayet güzel eğlenebilirdik hâlbuki.
"Sizi makyaja alabiliriz, Firdevs Hanım," makyaj ekibinden olduğunu düşündüğüm kadının konuşmasıyla annemi umursamadan oraya doğru ilerledim. Nasıl olsa gelirdi peşimden.
Saç, makyaj, kostüm her şey hazır olduğunda çekimin başlaması için hiçbir eksik kalmamıştı. Fotoğrafçı, kameranın arkasında enerjik haliyle başlamak için konuşmaya başlamıştı. "Harika, hepiniz hazır mısınız? Bu çekim, derginin 50. yıl özel sayısı için olacak, yani mükemmel olmalı."
Onun sesiyle olduğum yerde daha da dikleşip sahneye doğru ilerlemeye başladım, her zamanki kendimden emin tavırlarımla. Her şeyimle kusursuz göründüğüme emindim; eğer o kasıntı canımı sıkacak bir şey yapmazsa, gayet kolayca bitirebilirdik bu günü. O da yanıma geldiğinde, başlamak için gelecek olan direktifleri beklemeye başladım. Annem, kameramanın ardından gözlerini üzerimize dikmişti. Fotoğrafçı, kadraja son bir kez baktı ve ardından kameranın arkasından talimat vermeye başladı. "Harika. Şimdi birbirinize doğru dönün, doğal olun. Birbirinizle sohbet ediyormuş gibi yapın."
Yüzümde sahte bir gülümsemeyle ona doğru döndüğümde, o da aynı şekildeydi. "Firuze, ben gerçekten özür dilerim. Başka bir şeye sinirlenip acısını senden çıkarttım. Biliyorum, bu laflarımı asla haklı çıkartmıyor ama gerçekten çok pişmanım," sözlerinin benim için gram önemi yoktu, o yüzden umursamadım.
Duymamış gibi davranmaya devam ettim. Mümkün olsa görmezden gelmeye devam ederdim. Gülümsememi ufak kahkahalara döndürüp elimi koluna koydum.
"Mükemmel, devam edin. Çok iyi görünüyorsunuz," diyen heyecanlı sesle elimi kolundan çekip göğsüne yerleştirdim. Her hareketimde daha çok kasılan karşımdaki varlık, derin bir nefes alarak bana doğru daha da yaklaştı. Bir elini belime koyarken kulağıma eğildi.
"Gerçekten beni görmezden gelmeye devam mı edeceksin?"
Onu umursamadan, verdiği poza ayak uydurmaya devam ettim. Ben ne kadar onu görmezden gelmeye çalışsam da, o bir türlü rahat durmuyordu. Ya sözleriyle ya da bedeniyle asla rahat vermeyi ve pişman olduğunu belli etmeye çalışıyordu. Neyse ki bunların hiçbiri beni etkilemiyordu ve görmezden gelmeye devam edebiliyordum.
Her geçen dakika, çekimin sonuna biraz daha yaklaşmak demekti. Fotoğrafçının yönlendirmelerine uyarak farklı pozlar veriyorduk. Kafamın içinde sürekli "Biraz daha sabır, biraz daha" diyordum. Cesur'un gözlerinden yayılan pişmanlık ve çaresizlik ise adeta içimi rahatlatıyordu. Onun bu durumu, zaferimin bir sembolüydü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FİRDEVS | YARITEXTİNG
Подростковая литература-YARI TEXTİNG- 0530*: Sen kendini gerçekten prenses falan mı sanıyorsun? (10.02) 0530*: 2 ay öncesinden belirlenmiş çekimleri son dakika nasıl ekersin? (10.02) 0530*: Ne kadar önemli bir toplantımı iptal ettim sırf bu çekim yüzünden ama prenses hazr...