64

2.2K 225 75
                                    



64

Vatan sağ olsun... kilit kelime buydu değil mi , binlerce gazi , şehit aileleri hep bunu derdi vatan sağ olsun. Kalplerinin orta yerinde yangın varken evleri başlarına yıkılmışken  sadece tek bir cümle zikrederdi ağızlarında.

vatan sağ olsun...

Kıdemli üsteğmen Aziz Han Göktürk , bu vatan uğrun her şeyini ortaya koyan binlerce askerlerimizden birisin , mehmetciklerden birisi.

Benim sevdiğim adam , bu vatana kanıyla bağlıydı deli yüreğiyle. İncinmesin toprağın...

Yoktu , ne sesi , ne gözleri , ne güven veren koları , ne de bana gülümseyen yüzü yoktu iki hafta geçmişti o günün üstünde. Tanımadığım bir yerde , tanımadığım bir evdeydim , yaram yavaş yavaş iyileşirken sanki ben daha çok ölüyordum her geçen gün. İçten içe çürüyordum , etimin kemiğimden ayrıldığını hissediyordum. Sevdiğim adamın yaşadığına dair umutlarım her geçen gün ölüyordu , eğer yaşasaydı beni bulurdu gelirdi ve beni alırdı.

O beni bırakmazdı ki...

" sarı kız!" Dedi zeytin gözlü Zelal, dağlarda dolaşan gözlerim ona döndüğünde ölüm soğukluğu taşıyan mavi harelerim birer cenazeydi. Ben ölmüştüm ama beni gömemiştiler, olay bu kadar basiti. Ruhum yaşamıyordu , ben yaşamıyordum ama bedenim nefes alıyordu. Bu ne kadar da acınası bir durumdu.

" yemek hazır gel hele !" Dedi bana bakarken , boş gözlerim zelalin üstünde dolaştı bir süre , o cehennemde kurtulduğundan beri daha iyiydi.

O günü bana anlatmıştı , mahşer yeri olan yerde oruspu çocuklarına destek gelmişti , benim bilincim kaybolduktan sonra açık hedef olduğumuz için Yusuf ve zelal kaçmadan önce bizi fark etmişlerdi. İkimizin nabızlarını yokladıklarında Han'da bir şey hissetmemişlerdi...

Bende hissetmeleriyle zelal ben bir kurşunu hedefi olamayayım diye beni oradan alıp götürmüş, Yusuf aslında bir doktormuş yani küçük bir
İlçede küçük bir hastanede doktorluk yapıyorlarmış zorla getirildiğini cehennemden kaçma fırsatı bulduklarında benle beraber kaçmışlar , yaralarımı Yusuf sarmıştı beni hayata o döndürmüştü , kalp atışlarım o kadar zayıfmış ki bir kere kalbim durmuştu bunları onlardan dinlemiştim zar zor hayata tutmuşlardı beni.

Keşke bıraksalardı da onlar beraber orada kalsaydım.

Belki ruhum bu kadar üşümezdi.

"Aç değilim ." Dedim kısık ruhsuz bir sesle tekrar dağlara döndü bakışlarım , Yusuf elimdeki poşetle eve doğru yürürken köyün bakkalından bir kaç şey aldığını fark ettim buranın yerlisi çok iyiydi bize fazla yardım ediyordu ilk başlarda paramız olmamasına rağmen bize yemek , giyecek kıyafet bile vermişlerdi.

Bir hafta boyunca herkeste telefon aramıştım ama yoktu ; kimsede telefon yoktu evlerinde teknolojiye dair bir şey bile yoktu tek şey bir radiyoydu. Her gün başında nöbet tutuğum radyoda şehit haberlerini dinlerdim içimdeki korkuyla...

" sabahtandır bir şey yemedin böyle olursa iyileşemezsin..." dedi zelal üzgün gözlerle bana bakarken, ruhsuz gözlerim ona döndüğünde omuz silktim yorgun bir şekilde , dikişlerim yavaş yavaş kaynamaya başlamıştı.

Ama ben neden her gün öldüğümü hissediyordum...

" kimin umurunda..." dedim gözlerim dağlarda gezerken , bir iz belki bir beden belki bir çift acı kahveleri arıyordum. Yüreğim yanıyordu , bir günde kaybedebileceğim her şeyi kaybetmiştim , bu cehnnemden gidemiyordum buraya tıkanıp kalmıştım , ne evime gidebiliyordum ne de sevdiğim adam hakkında bilgi alabiliyordum.

 Üsteğmen Göktürk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin