Hunter, Ash'in yanına gitti. Omuzuna dokundu ve,"Ash, heycanlı mısın?" diye sordu. Ash başını çevirdi ve sakince kafasını salladı. Ash artık on altı yaşındaydı ve ilk defa birkaç gün sonra okula gidecekti. Heycanlıydı, Nicolas'ı yıllar sonra görecekti. Onu hatırlayıp hatırlamadığı konusunda oldukça endişeliydi. Onu çok özlemişti ama neler olacağını kestiremiyordu. Heycanlı olduğu kadar biraz gergindi de. Michelle merdivenlerden aşağı iniyordu. Hunter, Michelle'in yanına doğru yürüdü. Eşinin dudağına bir öpücük bıraktı ve iki elini de tuttu. "Oğlumuz okula başlıyor, sanki biraz geç kaldı ama ha?" Michelle gülümsüyor ve, "Eh, sonuçta başliyor değil mi?" diyor. Hunter gülümsemesine karşılık verip oğluna bakıyor. Ash'in yüzünde buruk bir gülümseme vardı. Annesi ona daha iki gün önce işkence etmişti ve yaraları çok ağrıyordu. "Ash, kahvaltını geciktirme oğlum. Hadi git karnını doyur." Ash annesine kafasını salladı ve salona gidip masaya oturdu. Kahvaltısını yapmaya başladı ama midesi bulanıyordu. Hastalanacak gibi hissediyordu. Hunter, Ash'te bir tuhaflık olduğunu fark etmişti, oğlunun yanına oturdu. "Her şey yolunda mı Ash?" Hunter'ın endişeli bakışları Ash'i üzüyordu. Babasını endişelendirmeyi sevmiyordu. "İyiyim baba, merak etme." oğlunun başını okşadı. Yaşlılar fibi konuşmuş olacağım ama... ne kadar hızlı büyüdün. Tatlı bir çocukken şimdi yakışıklı bir genç oldun. "Baba..." Hunter gülüyor. "Tamam, tamam utanma hemen sende." birlikte gülüşüyorlar. Michelle onları uzaktan izliyordu. İzlemeyi bıraktıktan sonra arkasını dönüp gitti.
"Ash, ders kitaplarında eksiklik var mı? Varsa okulda müdürün yanına gidip iste olur mu?"
"Baba, ben küçük bir çocuk değilim. Ne yapmam gerektiğini biliyorum.."
"Sen benim için hala küçük bir çocuksun. Sadece kısa boylu, tatlı yüzlü hali değil uzun ve yakışıklı versiyonu."
"Baba!"
Hunter kahkaha atıyor ve oğluna sarılıyor. "Her şey güzel olacak. Stres yapıyorsan yapma olur mu?" Ash onaylar şekilde başını sallıyor. "Güzel, o zaman hadi bahçeye çıkıp antrenman yapalım. Hazırsın değil mi?"
"Hazırım baba."
"Hadi üstünü değiştir sobra yanıma gel o zaman."
"Tamam."Antrenmanları tam olarak üç saat yirmi iki dakika sürdü. Ash sonrasında odasına çıktı ve duşa girdi. Saat geç oluyordu, üstünü giyindi ve saçını kurulayıp yatağına uzandı. Bir süre sonra kapısı çaldı. Hizmetçi Amelia, Ash'in kapısını tıklattı. Sonra içeri girdi, Ash'in ilaçlarını getirmişti. "Küçük Bey size uyku ilaçlarınızı getirdim." Ash, Amelia'ya gülümsedi. Amelia ona hep Küçük Bey diyordu. Ne zaman Küçük Bey demeyi bırakacağını merak ediyordu. "Teşekkürler Amelia, bu arada nasılsın?" Amelia, Ash'e ilaçlarını ve suyunu uzattı ve, "İyiyim Küçük Bey, umarım sizde iyisinizdir." dedi. Ash ilaçlarını ve suyunu alıp içti. Sonra Amelia'ya bakıp tebessüm etti. "İyi olmana çok sevindim, teşekkürler ben de iyiyim." Amelia, Ash'i çok seviyordu. Çok tatlı ve nazik bir gençti. Ona sonsuza kadar hizmetçilik yapabilirdi. Amelia, Ash'i selamlayıp odasından çıktı. İlaçlar Ash'e bir etki göstermiyordu. Uyku ilacı içse bile uyuyamıyordu. O yüzden gözleri hep yorgundu ve nadiren gözleri kapanırdı. Yatağında her zaman ki gibi dönüp durdu. Sonra ayak sesleri duydu. Vücudu titremeye başladı. Annesinin olmadığına inanmak istedi ama annesiydi. Kapıyı açtı ve Ash'in omzuna dokundu. "Mahzene gidiyoruz." Ash'in vücudu her seferinde buz kesiliyordu. Yaraları iyileşmemişti ve hepsi çok ağrıyordu. Annesi ile mahzene indi. Annesinin üstünü çıkar demesine gerek yoktu. Ash çıkarması gerektiğini biliyordu. Üstünü çıkardı. Annesi, "Şuradaki tahta masaya uzan." dedi. Ash masaya uzandı. Annesi onu masanın elciklerinden ve diğer yerlerinden masaya kitledi. "Anne... lütfen yapma. Yaralarım iyileşmedi ve hepsi çok ağrıyor. Yalvarırım yapma..."
"Kes sesini."
Michelle eline oldukça keskin bir bıçak aldı. Önce onu Ash'in boynunda gezdirdi. Sonra karın bölgesini bilerek yavaşça ama derin bir şekilde kesti. Ash'in acı çekmesini istiyordu. "ANNE DUR!" Ash karnındaki yarık kısmını hissedebiliyordu. Karnından kan boşalıyordu. Ash çığlık çığlığaydı, annesi onun kırbaçlar boğazını sıkıyordu. Lanetli olmasının yanı sıra hem yakıyor hem de onu nefessiz bırakıyordu. Ash'in rengi atmıştı, bembeyaz kesilmişti. Bir ölüden farkı yoktu. Gözyaşları göz pınarlarından akıp gidiyordu. En sonunda nefessiz kaldığı için bayıldı. Annesi buz gibi soğuk bir su hazırladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İtaatsiz
FantasíaKalenin patronu ve ekibi şeytanlarla nasıl baş edecek? İçi şeytanlarla dolu bir kalede hayatta kalmaya çalışan bir ekip ve patronlarının hayat hikayesi. Acılarla büyümüş bir adam ve ölen eşinin ona emanet ettiği bir kale. Kahramanlarımız bu işten na...