Bir dakikadır bu karanlık sisin içinde yürüyorum. Sudaki kan hava ile buluşuyor ve ciğerlerimi ilk gün ki kan kokusu ile dolduruyor.
Arkamdan gelen nal sesleri sert ve kuru toprak ile buluşurken ben boşlukta sade bir şekilde süzülüyorum. Bedenimde kalbimin tam ortasında hafif sarı zedelenmiş bir ışık var.
Terkedilmiş bir binanın içi gibi hissediyorum. Acı yavaşça etrafı sararken çok uzaktan mermi, ok ve kılıç kuşanma sesleri geliyor.
Karşımda simsiyah, yeleleri rüzgarda uçuşan bir at var. Tam önümde duruyor. Gözelerindeki cesaret ve intikam sanki geri dönüş için yemin ediyor. Benim için kurtuluşu temsil ediyor.
Adımlarım hızlanarak ata doğru ilerliyor. Gözleri bana bakan o parlak atın gözlerinde. Evrenden tek istediğim buradan beni silip tek bir hayata götürmesi. Geçmişi anarak yeniden doğuyorum adeta. Kafamda dolaşan kuşanma ve kalkınma sesleri nal seslerine karışıyor. Kafamdan aşağıya doğru hissettiğim yağmura benzeyen şey bir su değildi. Bu kandı. Etrafa bakındığımda ise bu kan tek benim üzerime yağıyordu. Acıtıyordu canımı.
Güneş batmak ile doğmak arasında sıkışıp kalmıştı. Suratlarında ifade olmayan vezirlerden biri yavaşça yanıma yaklaşırken bulunduğum durumdan kendimi çekip aldım.. Ben bir oyuncak bebek miydim?
Burası benim Barbie evim değildi. Burası oyundan oluşmuş bir rüya bile değildi. Etrafta ve ya kafamdan gelen bağrış sesleri birilerinden yardım istiyordu
Fakat herkes kan ile boyanmış kılıcı havada sallıyordu. Akamda ki kadının peçesi yırtıldı. Şimdi yüzündeki yalanları görüyorum. Kıpkırmızıya boyanmış gökyüzünde artık bir güneş yok bir ay vardı.
Yansıyordu yüzüm ayın üstüne cesetlerdeki cesaret ölüm ile doluydu.
Sol ayağımı üzengiye taktım. Vücudumu yukarıya kaldırarak sağ bacağımı atın diğer tarafına attım
Eyerin üstüne oturdum ve dizgini havada atın bedenine vurarak hareket etmesini sağladım.
Koşan atın arkasın da bana yaklaşmaya çalışan veziri umursamıyordum bile.
Arkamdan gelen nal seslerine artık bu siyah at da eşlik etmişti. Dizgini kendime doğru çekerek atın üstünde dengede kalmak için mücadele veriyordum.
Derin nefesler alarak sadece tek bir yöne gidiyordum. Güneye doğru...
Ne olduğunu nerede olduğumu bilmediğim bu evrende at ile kurtulmaya çalışıyordum.
Yanımda daha yeni fark ettiğim nehirden bile temiz su akmıyordu. Kan akıyordu.
Her taraf gölge, sis ve kanla ile doluyken göğüsüm normal nefes aldığım gibi inip kalkmıyordu. Kalbim yerimden çıkacak kadar olsa da ben soğuk soğuk terleyerek sakinleşmeye başladım.
" Ln neredesin Lyra, Wolf "
Sadece nerede olduklarını bilmek istiyordum. Üzerim de bulunan elastik bir pantolon ve üstümde siyah kazağıma eşlik eden korse sırıl sıklamdı. Bir tepeden yukarıya doğru çıkmaya başlamıştık.
Bir ordudan kaçıyordum.
Saçlarım rüzgar da uçuşurken ilk defa kendimi özgür hissetmiyordum. Kapana kısılmış ve cesaret isteyen bir hapise düşmüş kurtulmayı beklemiş gibi.
Siyah at koşmaktan yorulmuş gibiydi ki yavaşlamaya başladı. İçecek temiz hatta saf bir su bile olmayan bu gezegende benim ne işim vardı.
Korkum bedenimi aşmış bir biçimde peşimden bana eşlik ederken ben bütün duygularımı saklandıkları yerden çıkarmayı planlıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yansıma
FantasíaHer krallıktan on öğrenci diğer krallıklarda eğitilmek için dağıtılır. Fakat halk buna karşı çıkar. Krallıklara gönderilen öğrencileri istemezler. Ana karakterlerimiz kendilerini bir izdiham ve kan göllerinin ortasında bulurlar. Buna bir çözüm bulm...