* Bazı güzel şeyler kısa sürer*
Yıl başlamış ve bitmişti. Her güzel şeyin bir sonu vardı. Elbet bu yılda başlayıp bitecekti. Krallığıma altı ay sonra tekrar "Merhaba" diyecektim. Halkım bunu çok iyi kural bölümünde anlamıştı. Başka bir sorunum yoktu.
Krallık kurma hayali ile girdiği " Gezegen Yöneticileri" Krallığı bana gümüş ve üstünde Yıldı tanrıçası elementlerine sahip bir taç vermişti.
Bugün krallığın sınırında halkın huzurunda bu tacı Runha'ya takıyorum. Herkes alkışlıyor. Herkes mutlu. Bir tak ben ve Ln mutlu değiliz. Arkadaşım olsa da krallık bana at başkasına emanet etmek hoş değildi.
Bu durumu hiç beğenip sevmemiştim. Ln neyden kaynaklı mutsuz olduğunu bilmiyordum. Şu son zamanlarda çok mutsuz ve soğuktu. Bana arada bir şey söylemek ister gibi ağzını açıyor. Sonrada bir şey diyemeden geri kapatıyordu. Bunun ne demek olduğunu anlamış değildim
Bir şey anlatmak istiyordu. Her halinden belliydi. Ama ne anlatmak istiyordu? Onu bilemiyordum.
Halk alkışlar arasında bağırırken ben kafamı aşağıya eğmiş bir durumda elimden kayıp giden tacımın gölgesine bakıyordum. Her haliyle güzel olan tacıma da içtenlikle bir yıl veda ettim. Gözümden düşen bir damla yaş krallığımın toprağını ıslattı. Orada ilk ve son göz yaşımı bırakacağıma ant içtim. Ben güçlü olmalıydım.
Dayanmalıydım. En acı veren durum veda etmek. Ln'ı burada bırakmak istemiyordum. Diyeceği yani bana söylemek istediği derdini dinlemek ve çözüm bulmak istiyordum.
Çatama onu katlayıp koyarak gideceğim yerde destek olsun istiyordum.
Bunların hepsini geçtim. Başımı yukarı kaldırıp halkıma büyük bir onurla baktım.
Kocaman bir el sallayış sonunda son kez gözüm krallığıma kaydı. Ona da veda ettikten sonra arkamı döndüm. İleri ve emin adımlarla yola çıktım. Krallıktan uzaklaşınca beni bekleyen siyah araca bindim
Yol boyunca arkamda kalan yollardaydı gözüm. Bir deyim var; "Gözün arkada kalmasın" diye.
Fakat beni içim iyi hissetmiyor ve gözümün arkada kalmasına neden oluyordu. Huzursuz hissettiğim zaman elbet ve illa bir olay yaşanırdı. Bunu çok iyi biliyordum. Bu bir yılda bir olay olacak ve krallığı bu olayla çok sarsılacaktı.
Bunu çok iyi biliyor ve hissediyordum. Dün gece krallığın avlusunda yıldızları ve Ay'ı seyrederken yanıma her tarafı paramparça olmuş yüzü bembeyaz ve elinde asaya benzeyen bir alet tutan yaşlı varis olduğundan bile emin olmadığım biri yanım oturdu.
Ben onu incelerken bana gelecek hakkında teorileri olduğunu ve bunların doğru çıktığını anlattı. Epey inandırıcı gelince açtım avcumu:
" Senin krallığın büyük bir nedenle sarsılacak. Bu arada iyi bir geleceğin var."
Diye bir şeyler anlatırken ben ilk cümlenin korkunçluğunu düşünüyordum.
Ağır ve korkunçtu. Bunun etkisi üzerine neredeyse gecenin tümü boyunca uyuyamadım. Benim hissettiği ve iğrenç olan bir şeyler vardı.
Yola çıktığımız andan itibaren uyudum. Gece bu düşünceler kafamı duvara vurmama bile neden olmuştu. Bu yüzden bu yolu uykuyla geçirme kararı aldım.
Uyandığımda evimin bu çocukluğumun geçtiği yerin önündeydim. Her şey normaldi. İçeriden yüzüme vuran sarı ışık beni geçmişe itiyordu.
Arabadan inip ağır adımlarla evimin kapısına kadar ilerledim. Her seferde iki kez çalıp biraz bekliyor ardından durmadan üç sefer çalıyordum. Ama bu sefer farklı çalacaktım. Kapıyı tek seferde tıklattım. İçeriden gelen ayak sesleri git gide bana yaklaşıyordu. Kapı yavaş yavaş açılınca tanıdık yüz ortaya çıktı. Gladrien...
Ona ilk defa mutlu bir şekilde bakıyordum. Sarılmak için kollarımı tam açacakken arkasını dönüp anneme seslendi.
" Anne bak senin kızın gelmiş"
Her zaman ki sesleniş. Ama bu sefer aynı cevap değil annemin içeriden koşup gelip bana sarılmasıydı cevabı. Sadece tekrar edip şunları söylüyordu:
" Özür dilerim!"
" Özür dilerim!"
Bense cevap vermeden sıkı bir şekilde sarılıyordum. Babam evde daha değildi. Mesaisi dokuz buçukta bitiyordu. Şuan saat yedi idi. Biri on geçe yola çıkmıştık. Otomatik yorgundum da tabi. Arabada hareketsiz durmak beni yormuştu.
" İçeri geçelim.."
Diyerek onları uyardım. Onları demem hataydı aslında. Çünkü umursamaz Gladrien geldiğime üzülmüştü. Ben yokken annem ve babam onunla daha fazla ilgilendikleri için üzgündü
Ama bu sefer ben geldim. Şimdi üzülenin bir yanı yoktu. İçeri girdiğimde burnuma yemek kokusu ve taze olan anemin çiçeklerinden orkide karışımı bir koku geldi. Koltuklarımızdan birine oturdum ve açılan televizyonu izlemeye başladım.
Annem mutfakta bana yiyebilmem için bir sandviç hazırlıyordu.
Neredeyse bir yıl boyunca göremediğim odama girip eşyalarımı tekrardan incelemeye başladım...
Ln Ars'ın Anlatımıyla...
( Winter'in gitmesine son bir hafta)
Her şey krallıkta normal gidiyordu. Fakat benim içim de
oluşan hüzün ve üzgünlük, çaresizlik bir türlü bitmiyordu. Hep Winter'e açıklamaya çalışacakken sonrada aklıma benden nefret ederse diye bir düşünce geliyordu.
Gezegenime dönmem lazımdı. Ama sonra geri gelebilirdim. Winter'den ayrılmak istemiyordum.
Bu biraz üzücü olacaktı. Gezegenin kurallarını çiğneyip onunla kalacaktım. Fakat gezegenimdeki görevliler beni almaya gelebilirdi.
Bu olayın en problemli kısmıydı işte. Haftaya Winter ile ayrılmam gerekiyordu.
Bunu ne kadar istemesem de yapacak bir şey bulamıyordum. Odamda bulunan tenis topuyla oynarken bu düşünceler beni içine çoktan çekmişti.
Bir yol bulmam gerekiyordu.
Bunun için aslında bilge ve yaşlı ihtiyar varise gidebilirdim. Fakat krallıktakiler yokluğumu anlamamalıydı.
Bunu başarmak imkansız olduğu için yerimden kıpırdayamazdı.
Bu durum beni üzüyordu. Akşam yemeğine kadar oturup düşündüm fakat bir çare bulamadım.
Sonunda içeriye görevlilerden biri gelince kafamı kaldırıp boş duvara bakıp daha derinlere indim.
Çıkmaz bir sokakta idim bir çare yoktu ve önümde kalın yüksek ve iri bir duvar vardı. Arkasında ise benim bulmam gereken çareler ve çözüler vardı. Geride ise acı, duygular bir de ayrılık vardı. Bunların arasında çıkmaz bir sokağa girmiştim.
Buradan kaçış yoktu. Seçim ağır ve sonsuza kadar sürecek bir çözümdü. Gezegenler arasında bulunan anlaşmazlık her haliyle ortadaydı.
Ben buraya kaçak gelmiştim. Bu gezen bu krallık bana ait değildi. Kimseyi yönetemez ve karışamazdım.
Sadece öldüreceğim zaman karışıp işini bitirebilirdim. Çünkü ölü bir varis konuşamazdı. Benim yaptığımı gömüldüğü ya da atıldığı yerden kalkıp söyleyemezdi.
Ölüm bir boşluk, bir yokluktu. Kimse göremez ,duyamaz ve harekete dair bir cevap veremezdi.
-----------------------------------------------------------------------------
Bu haftanın ilk bölüm atma gününde de bölümünüzü yetiştirdim. Zaten Word'de kitabım hazır ama burada da paylaşmanın iyi olacağını düşünüyorum. Bölüm hakkındaki yorumlarınızı bildirmeyi unutmayın
İyi okumalar!!^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yansıma
FantasiHer krallıktan on öğrenci diğer krallıklarda eğitilmek için dağıtılır. Fakat halk buna karşı çıkar. Krallıklara gönderilen öğrencileri istemezler. Ana karakterlerimiz kendilerini bir izdiham ve kan göllerinin ortasında bulurlar. Buna bir çözüm bulm...