Bugün Üniversiteler arası Bilgi Yarışması günüydü. Son anda Alçin'den öğrenmiş olsam da Üniversiteyi temsil etmek için seçilen sayılı kişilerden birisi de bendim. 410 Puan ile Eskişehir Osmangazi Üniversitesine atanan en yüksek puanlı kişide bendim çünkü.
Ellerim titrerken sahnenin arkasındaki depoda sandalyede oturuyordum. Ev sahibi bizim okuldu, konferans salonu 300 insanı barındırabilecek bir genişliğe sahipti. Türkiye içi geleneksel olarak düzenlenen bu yarışmada, üzerimde olacak kameraların ışıltısı avuç içlerimi daha da terletmişti.
Sonbaharın ortasında soğuk terler dökerken dudaklarımı yemeye başladım. Alt dudağım kanayıncaya kadar stres içerisinde sallanıyordum. Sallanmam karşımda beliren beden ile durdu.
Göz hizamda olan kahverengi botların sahibini görebilmek için başımı yavaşça kaldırdım. Melda'ydı. Bir elinde kahve, diğer elinde ise bir defterle bana gülümsüyordu.
"Espresso."
Gülümseyerek uzattığı kahveyi, heyecanıma yenik düşmeye çalışarak gülümseyip elinden aldım. Dün kaçıp gitmemi önemsememesi iyiydi.
Bakışları sallanan bacağıma kaydığında sallamayı durdurdum. Stres vücudumda yerini bulmuştu, sahne korkum vardı.
Melda'nın gözlerine bakma korkum daha üstteydi.
"İyi misin?"
Sorduğu soru abes gelmişti, gülmeyle karışık "Belli olmuyor mu?" dedim.
Bozulmuşçasına dudağını kıvırdı.
Kahvemi yudumlarken gözlerim yüzündeydi. Ellerini beline koyarak yanımdaki sandalyeye oturdu. Sallandığında kahvemi dizlerimin üzerine koyarak ona döndüm. "Teşekkür ederim, iyi geldi."
Dudaklarını kıvırarak başını yere eğdiğinde kaşlarımı çattım. Az önceki tavrım ona itici gelmiş olabilirdi. "Az önceki tavrım için özür dilerim Melda, gerginlikten ne diyeceğimi bilemedim."
Başını hızlıca kaldırıp bana döndüğünde, bir çocuk edası ve heyecanı ile gözlerime bakıyordu. Gözlerimin en dibine inermiş gibi hissettiğim bakışlar yutkunmama sebep oldu. Espressonun ağır tadı ile öksürme ihtiyacı hissetmiştim ancak gözlerim Melda'nın gözlerinden ayrılmak istemedi.
En son pes edip öksürdüğümde, Melda elinde tuttuğu defteri ile omzumu sıvazladı. Doğrulup ona döndüm. "Beni düşünüp getirdiğin kahve ile stresim az olsa da yatıştı, çok düşüncelisin."
Gözlerindeki donuk bakışlar irislerinin büyümesi ile solmuştu. "Bu defteri senin için getirdim." dedi ikinci defa teşekkürümü yanıtsız bırakarak.
Kaşlarımı çattım. Defter, yıllar önce günlük tuttuğum derili defterime benziyordu. Önce ona, sonra günlüğe baktığımda gözlerim yüzünde mekik tutmuştu. "Ama bu-"
"Günlüğün." dedi fısıldayarak, kaşlarım daha da çatıldığında defteri kucağıma koyarak gülümsedi ve hızlıca yerinden kalkarak sahneden çıktı.
Ağzım aralanmış bir gitmesiyle dalgalanan kırmızı alacalı perdeye, bir de kucağımdaki derili günlüğe bakıyordum. Kahvemi kalktığı sandalyeye koyarak titreyen ellerimle günlüğümü açtım.
"Bu..." dedim gözlerim yaşlanırken. Ölmüş köpeğim Bongo'nun anısına astığım fotoğraflar sayfalarda duruyordu. Sayfaları her çevirdiğimde içimi saran kuşku gözlerimin tekrardan kırmızı perdenin ardına gitmesini sağlamıştı.
Yutkundum. Bu günlüğün Melda'da olmasının hiçbir anlamı yoktu, onu tanımıyordum. Günlüğüm beş yıl önce Bulgaristan'dan taşındığımız için orada kalmıştı, onu unuttuğum için ne kadar ağladığımı hatırlıyordum.

YOU ARE READING
Yalancıdan Mektuplar // GXG
Misterio / SuspensoEsmer tenimin üzerine konan kızıl saçların, yalancı beyaz öpüşlerin albenisindeydim. Katilimin ellerindeydim; mürekkebi benim kanım, duyguları benim hüznüm, ele alış şekli benim kederim, mektupları benim ölüm fermanımdı. Yalancılar için son durağın...