"Hey!"
Daha fazla uzaklaşamadan gelen ses ile tekrar olduğum yerde durdum.
"Yine ne var-"
Gördüğüm Deniz ile gözlerimi kırpıştırdım ve doğru mu görüyorum diye teyit etmeye çalıştım.
Evet, doğruydu. Deniz kanlı canlı karşımda duruyordu. Maalesef.
"Ayıp ediyorsun şekerim."
Alaycı bir şekilde konuşup dudaklarını büzdü.
Keşke ben de kafasını teneke kutu gibi büzebilsem.
"Ne istiyorsun?"
"Ne istediğimi biliyorsun."
Deniz'in anlatımıyla
Kafasını başka tarafa çevirdi. Bir yandan ayağımı hızlı hızlı yere vuruyordu ve bunu çoğunlukla Allah'tan sabır dilenirken yapardı.
Yine de bozuntuya vermedim ve konuşmaya devam ettim.
"Eminim ki, sen de beni çok özledin."
"Ya, ne demezsin!"
Sonunda dayanamayıp sinirle yürümeye başladı. Bu kız da ne kadar gergin yahu, hemen de bir afralar tafralar.
Tabii ki yüzsüz gibi peşinden ben de yürümeye başladım ve bu sırada çenem de boş durmadı.
"Aa, neden öyle diyorsun tatlım?"
"Sana da tatlına da başlayacağım şimdi Karaağaç. Defol git ve beni rahat bırak."
Ciddi bir şekilde konuşmuştu. Tabii ki aklı başında her insan, ondan uzaklaşırdı. Sonuçta rahatsız oluyordu. Ama dediğim gibi, aklı başında her insan.
Bu kız benim aklımı başımdan aldı.
"Olmaz, olamaz!"
Abartı bir tepki ile konuşmuş, yüzüme sanki çok acı çekiyormuş gibi bir ifade takınmış ve elimle kalbimi tutup öne eğilmiştim.
Bu hareketim onu durdurmaya yetse de kolları hala önünde bağlıydı. Yani hala sabır dileniyordu.
Amin.
Hemen rolüme devam ettim ve muzip bir tavırla göz kırptım.
"Kalbimi çaldınız hanımefendi, sizden uzaklaşamıyorum."
Göz devirdi.
Ela göz, severiz.
"Bana bak, seni buraya gömerim. Rahat bırak beni."
Duruldum. Tabii ki rahat bırakmayacaktım onu. Uzun zamandır benden kaçıyordu. Ne yani, pes edeceğimi falan mı sanıyor?
Yanılıyor.
Tüm bu kafamdaki düşüncelerden bağımsız, bir anda, bir haftadır kafamı kurcalayan soruyu pat diye sordum Kızıl'a.
"Nalan adını neden kullanmıyorsun?"
Bir anda ciddileşmem beni bile şaşırtmıştı ama bozuntuya vermedim. Umrumda değildi, zaten eninde sonunda yaşanacaktı bu an.
"Sana ne?"
"Bıraktın mı bu işleri?"
"Sana ne?"
"Adam akıllı konuşmaya çalışıyorum."
Biraz durdu ve gülümsedi, sahte bir şekilde.
"Bana ne?"
Sabır dilenir gibi elimle yüzümü sıvazladım.
"Kızım sen iyi misin?"
"Kızım, derken? Senin saçını başını yolarım!"
"Sen harbiden çok değişmişsin."
Durdu.
O an, tüm parkta zaman durmuş gibiydi. Hiçbir ses duymuyordum, kimse umurumda değildi. Kafam yerinde değildi, neşem yerinde değildi.
Her ne kadar vurdumduymaz bir şerefsiz olsam da bazı şeyler, beni bile deli ediyordu.
Ben o kızı mahvetmiştim.
Ve bu kız beni mahvetmişti."He amına koyayım, ben değiştim! Siz hiç bir şey yapmadınız zaten, ben öyle keyfimden değiştim. Ulan sen akıllanmadın ki. Yanında gezen, beyni testislerinde o zengin bebeleri de aynı şekilde. Ne oldu peki?"
Durdu ve derin bir nefes aldı. Kafasını yukarı kaldırıp bir daha tekrarladı. Sonra bir daha. Yüzünde fark edilmesi zor bir gülümseme de vardı.
Tekrar bana baktığında bu gülümseme büyüdü.
"Ben kazandım. Ben kaybettim. Sizin sikik adaletiniz, beni kazancıma kaybettirdi."
Konuşamıyordum. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Zaten diyecek bir şey bulsam da ağzımı açamadan beni buraya gömecek gibi bakıyordu. Gözleri nefretle doluydu. Öyle bir nefretti ki bu, çok şey anlatıyordu.
Vicdanım tabii ki rahat değildi. Ama o... Bazı şeyleri değiştirmeye çalıştığımı anlamıyordu. Sadece bir kere, bir kere beni dinlese belki bir şeyleri değiştirebilirdim.
Geçmiş bana da herkese yaptığı gibi kan kusturmuştu. Kalbimin parçalandığını hissettiğim her an, kendimden nefret ediyordum. Kendime duyduğum nefret bana artık yabancı değildi ama onun gözlerindeki o öfke, beni kahrediyordu.
Deniz, jelibon ayıcığım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pembe Converse
Короткий рассказSiz: Gri sokaklarda pembe converse ile koşuyorum, görüyor musun nasıl da çocuğum? Ateş: Gece saat dörtte mi, cidden mi? -texting- Wattpadde bu isimle yayınlanan ilk ve tek kurgudur, tüm hakları şahsıma aittir.