"Sizi aramızda görmek ne büyük şeref komutan Jeon."
Dans merkezinin müdürü şişman, yalaka, adi pedofilinin önde gideniydi ve bunu bilmekten öteye gidememek canımı sıkıyordu.
Pek çok şey canımı sıkıyordu; klimadan yükselen uğultu, kız kardeşimin müdüre olan konumu, baletlerin kız kardeşimin bacaklarına bakışları, boğucu hava, dağıtılan bedava yiyeceklerin ekşimsi kokusu ve komutanlıktan atılmama rağmen bana hâlâ rütbemle seslenen aptal insan ordusu. Tüm bunlara cevap olarak nazikçe gülümsüyor, buraya tehdit altında getirilmemişim gibi kız kardeşim Anna'nın başarısını kutluyordum.
On sekiz yaşında olmasına rağmen bir çocuğun aklına sahip Anna yanında olmamdan oldukça mutlu görünüyordu. Bu da bana yaptığı tüm şımarıklıkları affetmem için yeterliydi.
"Aslına bakarsanız artık bir komutan değilim, sadece Jeon tercihimdir."
Müdürün gülümseyen yağlı suratına tekmeyi basmamak için arkamı döndüm ve benim için ayrılan locaya ilerledim. Adım sesleri kesildi, omuzlarımı saran iki kibar elin hissiyatı yüzünden gözlerimi yumdum.
"Teşekkür ederim abi, burada olman benim için çok önemli."
Onu onaylayan mırıltılarım yavaşça uzaklaşırken sahne ışıkları bir bir sönmeye başladı. Ana salonun ortasında tek bir ışık yanıyordu ve etraf sarı yıldızlarla süslenmiş bulutlu bir gökyüzüne dönüştürülmüştü. Cızırdayan müzik kulaklarımı ilk saniyede delip geçti ama tepki göstermedim. Yanı başımda durmuş gergince gülümseyen kızın hevesini kırmak istemedim.
Onun için bu müziğe biraz da olsa katlanabilirdim. Öyle umuyordum.
İlgisiz bakışlarım sahneye tekrar yöneldiğinde irislerimin hedefi sahnede süzülen genç adama kaydı. Sanki rüzgarda savrulan bir bayrak gibiydi, uğruna yıllarca savaştığım o bayrak gibi...
Film orada koptu, bant kendini tekrarlamaya ve filmi geri sarmaya başladı. Aynı sahne gözlerimin önüne binlerce kez oynarken hipnoz olmuş gibi izledim. İlk kez bir erkeğin böyle cesur ama bir o kadar kırılgan durabileceğini orada, dans merkezinin salonunda keşfettim. Bu keşif yasaklı elmadan bir ısırık almak gibiydi.
Ben ilk günahımı o baletin vücudunun yaptığı serenatı izleyerek işledim ve bana Tanrı bile engel olamadı.
Dakikalarca esnek bedenini kıvırarak, bana çokça sunduğu manzarayla nefesimi keserek gösterisini yaptı. Sarı saçlarına çok yakışan pembe sıkı kıyafeti aklımı başımdan alıp gitmişti. Ancak o an fark ettim ki baletlerin arasında yalnızca o pembe giymiş ve yine yalnızca o böylesine cüretkar görünebilmişti. Masum yüzünde patlak veren baygın bakışları kısa bir an benim sert gözlerime dokundu, saniyelik bakışmamızı bölmeden önce dudaklarında ufak bir sırıtma gördüm.
"Abi çok iyi değil mi?"
Ama ben tek bir şeyi düşünüyordum.
"Kim bu çocuk?" Sorum locada yankılandı, dehşete düşmüştüm. Bir erkeğin güzelliği karşısında adeta eriyordum. Şeker prens diye geçirdim içimden, adının önemi yoktu, benim için o şeker prensti.
"Kim Taehyung, buraların en yetenekli baleti."
İçimde kabaran yeni duygulara sırt çevirmeye karar vererek arkama yaslandım. Çocuk dansını ve büyük oranda esnekliğini sergilemeye devam etti. Müziği bile algılayamayacak kadar odaklanmıştım küçük bedenin hareketlerine. Dansın sonlarına doğru geriye bükülerek ince belini ortaya çıkardığında ikinci kez nefesimi tuttum. Tanrı bu çocuğu yaratırken kimseye acımamıştı.
"Diğer gösterin hangi gün demiştin?"
Anna cevap vermeden önce ellerini çırptı ve sahneden inmeye çalışan Taehyung'un adını haykırdı.
Bu adı çok sık duyacağımı henüz bilmediğim gündü, sonrasında çok yandım ve çok yaktım ancak hiçbir ateş bacaklarımın arasındaki kor kadar sızlatmadı beni. Kim Taehyung tek bir dansıyla beni mahvetmişti...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
