-rahatsız edici içerik uyarısı-
"Bana sorunun ne olduğunu söylemezsen sana yardımcı olamam."
Kollarımın arasında çırpınan ince bedeni sıkıca sararken endişeliydim, Taehyung ufak çaplı bir krizin eşiğinde spazm geçirir gibi hareket ediyor ve son yarım saattir aralıklı olarak kusuyordu.
Aynadaki yansımamız gözüme korkunç geldiğinde başka yöne döndüm. Hâlâ ağlayarak benden kurtulmaya çalışan çocuğu banyoya doğru ilerlettim, her sancılı adımda yükselen çığlıklarını benden başka birinin duymamasını umdum. Banyo soğuktu, zemin ikimizi kendi boşluğunda hapsederken istemsizce tutuşumu gevşettim ve Taehyung'un soğuk fayansların üzerine yığılmasına izin verdim.
Saçları birbirine karışmış, gözleri ağlamaktan şişmişti. Yüzünde gördüğüm o ifadeyi bir daha hiç görmek istemediğimi fark ederek yutkundum. Dün hiçbir şey yokken bugün tuhaf bir ruh haliyle uyanmıştı. Ne sorsam cevapsız kalmış ve ağlamaya devam ederek beni korkutmuştu. Şimdi değişen tek şey yorgun düştüğü için hırpalanan vücuduydu. Yanına çöktüm.
"Bebeğim lütfen derin nefes al ve sakinleş."
Gözlerime bakmadan oturduğu yerde öne arkaya sallanmaya devam etti. Dudaklarının arasına dolan göz yaşları sanki onun gözlerinden kalbime damlıyormuş gibi hissediyordum. "Taehyung.." Çenesine dokunduğum an ağlaması arttı. Elimi geri çektim ve küveti suyla doldurmak için geriye adımladım. Ben litrelerce suyu doldurana kadar olduğu yerde ağladı. Onu kollarından tutup ayağa kaldırmak ölüm gibiydi, bedenindeki huzursuzluk öyle ağırdı ki ortalama elli beş kilo olan bedenini taşıyamıyordum.
"Jungkook onu geri getir."
Söylediği tek şey buydu, ne dediğini anlayamayacağım kadar kısık sesle bahşettiği bu cümleden sonra bir daha hiç konuşmadı. Suyun içine ikimizi de yerleştirene dek onu sıkıca tuttum, itiraz etmedi. Sıcak mı soğuk mu bilmediğim suyun bizi iliklerimize kadar ıslatmasına müsaade ederek oturduk.
"Sevgilim böyle sana yardımcı olamam, sorunun ne olduğunu söylemen gerek."
Başını iki yana salladı. Daha da zayıf görünüyordu, sürekli değişen ruh hali ve artan bale dersleri yüzünden onunla olan iletişimim haftalar için farklılaşmıştı. "Belki psikolojik destek alman-" Aniden bana çevirdiği gözlerinde saf nefret vardı. Dudaklarından kopan hıçkırık ve ardı arkası kesilmeyen ağlamaların arasında tırnaklarını kollarına geçirdi. Onu tutup kendine zarar vermesini engellemeye çalıştım ama her şeye rağmen kollarından sızan ince kanı görmüştüm.
"Ben deli değilim, benden kurtulmak için söylüyorsun!"
Omzuma attığı küçük yumruklar canımı yakmıyordu, siniri dinene kadar bana vurdu, hatta tırnaklarını derime bastırıp tıpkı kendi kollarından akan kan gibi beni de kanattı. "Jungkook, babamın anneme yaptığını sen bana yapma.." Başı göğsüme düştü. Kaşlarım duyduklarımla çatılırken ıslak saçlarını geriye doğru taradım.
"Neyi yapmayayım güzelim, anlamıyorum."
"Sende benden sıkılıp beni akıl hastanesine göndereceksin, babamın anneme yaptığı gibi ve sonra başka birini bulacaksın.."
Omuzları sarsıldı, kulaklarım uğuldamaya başlayınca duyduklarımın anlamını yitirdim. Sözleri beynimde şimşekler çaktırdı, neden her gün ondan sıkılıp sıkılmadığımı sorduğunu o an anladım. Sabırla onu bırakmayacağımı söylediğim her zaman yüzünde sahte bir gülümseme beliriyordu.. Güçten düşmeye devam ettikçe çirkin olduğunu söyleyip ağladığı sabahlar gözlerimin önüne geldi. Takıntılı kişiliği, babasından hiç bahsetmemesi ve her zaman feminen davranmasının annesiyle alakalı olduğunu tahmin etmemiştim. Gösterilerinde başarılı oldukça onunla gurur duyduğunu söylediğimde her zaman daha iyisini yapmaya çalışan minik bir bebekti.
"Taehyung, ben seni asla bırakmayacağım bebeğim."
Alnına küçük bir öpücük bıraktım, kolları benimkilere dolandı. "Sen annenin kaderini yaşamayacaksın çünkü ben baban değilim, ben senin sevgilinim." Bir öpücük daha boynuna bıraktım. Taehyung'un gözleri yavaşça benimkilere tırmandı ve göz göze geldik. "Bu korkuyu beraber atlatacağız güzelim." İfadesiz bakan gözlerinin üstüne minik öpücükler kondurup geri çekildim.
"Jungkook.."
"Efendim?"
"Bir gün.. bir gün tanıdığından daha farklı bir çocuk olduğumu anlasan yine de yanımda olacak mısın?"
Duraksadım, yardıma muhtaç yavru bir kedi gibi bana bakıyordu. Vereceğim cevaba ihtiyacı vardı. "Ben ne olursa olsun yanında olacağım, sevdiğim her şey üzerine söz veriyorum." Küçük bedenini sarıp onu kendime çekerken ilk defa gözlerimden yaş düştüğünü fark ettim.
"Beni seviyorsun değil mi?"
"Çok seviyorum Tae, senin kendini sevdiğinden daha çok seviyorum seni."
Sonra sustuk, saatlerce iyiden iyiye soğuyan suda oturmaya devam ettik. Taehyung bir ara kucağımda uyuya kaldı, onu uyurken izledim. Kusursuz yüz hatlarını, masumiyetini ve mutsuz olduğunda ortaya çıkan solgun cildini.. Yüzünün belli yerlerine serpiştirilmiş benlerini inceledim. Kollarındaki kurumuş kan izlerine bakmak bana acı verdi, benimkiler o kadar derin değildi.
Annesi nasıl biriydi ya da babası gerçekten ondan sıkıldığı için böyle bir iğrençlik yapmış mıydı? Belki Taehyung yanılıyordu belki de annesi gerçekten hastaydı. Tüm bunları düşünmek için yeterince vakit olduğuna kanaat getirdim ve küçük bedeni kucağıma alıp bizi sudan kurtardım. Öyle derin uyuyordu ki uyanmadı hiç. Ona pijamalarını giydirip saçlarını havluyla kurutana dek sayıklayıp durdu.
"Seni bıraktığım gün öldüğüm gün olacak bebeğim.."
Beni duymadı, ona duyurmadım. Yanına yatıp tavanı izlemeye başladım. Saatlerce izlediğim tavanda bile artık onun yüzü vardı ama bu beni mutlu ediyordu. Baktığım her yerde küçük bir yer cücesi görmek.. Tanrı onu karşıma çıkartırken çok düşünmüş olmalıydı, bende şimdi çok düşünüyordum. Belki artık aramızdaki bağın bir isme ihtiyacı vardı.
..
ne takıntısı askimmmmmmm
kısa oldu iki bölüme final zaten bb