𝙹𝚞𝚗𝚐𝚔𝚘𝚘𝚔'𝚞𝚗 𝚎𝚟𝚒
𝚂𝚊𝚊𝚝 20:56Bundan bir kaç ay önce birisi karşıma çıksa ve bana senin yarın kadar bile olmayan küçük bir bedenle dinozor şeklinde kurabiye yapacaksın dese ona kahkahalarla gülerdim zira bu imkansız diyebileceğim türden bir şeydi.
Kadınlara düşkünlüğümün hiçbir zaman olmaması benim için tuhaf değildi, anneme göre bu biyolojik babamdan kazandığım bir huydu. Cinselliği severdim, Amelie her zaman hazır bir kadındı ve artık seks işçiliğini bırakmıştı, onunla bir kaç kez buluşmam yetiyordu. Mastürbasyon nadiren aklıma gelen zavallı bir rahatlama yönteminden ibaretti. Yani aşkı da cinsel ihtiyaçlarımı da geri planda bırakmış halde yaşamaya alışmıştım. Tutkulara hiç rastlamamıştım bile..
Kısa sürede aşkı ve aşık olduğum bedene tutkuyla dokunmayı öğreten yanımdaki sarışındı. Bir balet, bir öğrenci, bir sevgili ve bir çok insanın gözdesi... Ama en çok benim gözdem, en çok benim sevdiğim yasaklı diyar. Sadece bir kaç gün uzak kalmak bir asır boyunca beklemek gibiyken düşünüyordum da onunla tanışmadan önce nasıl yaşayabilmiştim? Kim Taehyung sadece yatağımın değil aynı zamanda kalbimin ve aklımın da sahibi olmuştu. Bunu sadece gülümseyerek yapmış olması beni büyüleyen asıl olaydı.
İnanılmaz bir çocuktu.
"Sevgilim onun dinozor olduğundan emin misin?"
Elinde beze olmuş hamuru inatla sıkarken una bulanmış yüzünü bana çevirdi ve benim özenle tepsiye dizilmiş dinozorlarıma baktı, kıyaslamak adına yan yana koyduğunda gülmeden edemedim. Benimkilerle uzaktan yakından alakası yoktu.
"Gülme Jungkook!"
Dudaklarımı birbirine güçlükle bastırıp kendi hamuruma döndüm, o da yavru kedi misali mırıldanarak şekil vermeye devam etti. Yarım saat sonra onun şekilsiz hamur topları fırında yerini alırken benimkilerin çok yamuk olduğunu söylediği için birlikte yeniden yapıyorduk. "Seninkiler hiç olmamış gerçekten, keşke benden bakarak yapsaydın." Gözlerimi devirip undan gözükmeyen yanaklarını sıkarak dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum. Şapşal gibi sırıtarak benim kurabiyelerimi de fırına yerleştirdi.
"Evet, beklerken film izleyelim mi?"
Ellerini birbirine vurduğunda havaya kalkan un bulutu yüzünden üç kez hapşurdu ve sonra kollarımın arasına girip başını göğsüme yasladı. "Jungkook eğer beni öldürmek istiyorsan yapma, henüz sevişmedik biliyorsun." Kaşlarım kendiliğinden çatıldı ve istemsizce onu biraz uzaklaştırdım. "Ne demek istiyorsun?" Güldü, açılan mesafeyi geri kapatarak yeniden kendi yerini aldı. Artık kollarımın arasında birilerinin olmasına alışmıştım. "Demek istediğim.. Bana çok yoğun bakıyorsun ve ben, bana her böyle baktığında.."
Devamını getirmese de anladım, gülerek saçlarının üzerine küçük öpücükler bıraktım. "Öyleyse sana böyle bakmaya devam edeceğim." Dudaklarını ısırdı, bir süredir aştığı bu alışkanlığı unutması için başparmağımı dudaklarının üzerine dokundurdum. "Dudaklarına işkence ediyorsun ve ben bunu her yaptığında dudakların parçalanana dek seni öpmek istiyorum." Afallamış şekilde bana baktı.
"Kirli konuşuyorsunuz komutan Jeon."
"Çünkü bebeğim adil oynamıyor."
Güldük, birbirimize her zamankinden daha sıkı sarılıyorduk ve ortam dünkünden daha yoğundu. Kurabiyelerin kokusu yavaş yavaş burnuma dolarken tatlı şeyleri sevmediğimi fark ettim ama Taehyung bir istisnaydı. Baldan daha tatlı dudaklarını öperken içimdeki yersiz heyecanı bastıramıyordum.