2 𝚑𝚊𝚏𝚝𝚊 𝚜𝚘𝚗𝚛𝚊
𝙹𝚞𝚗𝚐𝚔𝚘𝚘𝚔'𝚞𝚗 𝚎𝚟𝚒"Dinliyorum Min, baştan anlat olayı."
Sağ elimle süt kutusunu bardağa boşaltırken kucağımdaki beden telefonumu kulağıma tutmakla meşguldü, ufak tefek vücudunu kolayca kaldırabildiğimi fark ettiğinden beri kucağımdan inmiyordu.
"Dosyaları gerçekten satmadın yani, onlar bunu bilmiyor diyorsun.."
Boş süt kutusunu atmak için tezgahın altını açtığımda Taehyung'un dudakları benimkilere değdi ve hemen utançla geri çekildi. Yarım ağız gülümseyip onu kendime bastırdım. Yoongi'nin anlattıklarını dinlerken oğlumun dudaklarına hatrı sayılır bir öpücük bıraktım. "Jungkook.." Karşı tarafa ses gitmesin diye fısıldayarak adımı zikretmesi kesinlikle her gün duymak isteyeceğim türdendi. Bu çocukla ilgili her şeye karşı tuhaf bir alışkanlık ediniyordum.
"İki gün sonra mı, elbette, kapım sana açık."
Kısa bir hoşçakalla telefonu kapattıktan sonra omuzlarıma tutunan iki ince kola küçük küçük öpücükler kondurmaya başladım, hızımı alamayıp dişlerimi de geçirdiğim sırada kıkırdayarak kollarını daha sıkı sardı.
"Düşeceğim şimdi!"
Ama onu düşürmeyeceğimi zaten biliyordu, süt bardağını eline tutuşturup salona doğru yürüdüm. Ben kanepeye o da kucağıma yayvan bir şekilde oturdu, birbirimize baktık. Zıtılığımız öyle göze çarpıyordu ki buna gülmemek elde değildi. Sarı saçlara sahip ince bir beden ve gece kadar siyah saçlara sahip kas yığını. Bir balet ve eski bir komutan. Nerden baksan tutarsız bir ikiliydik. Taehyung sütünü içerken ilgiyle kolumdaki dövmeleri inceliyordu, onun teninde hiçbir iz yoktu.
"Dövmelerin çok güzel görünüyor.."
Küçük bir bebek gibi kolumu kendine çekip minik parmaklarıyla her bir çizginin üzerinden geçmeye başladı.
"Yaptırırken canın yandı mı?" Sorusu üzerine iki elimle ince belini kavrayıp onu göğsüme yatırdım, kollarını belime dolayıp başını kalbimin üstüne yasladı. "Daha acı verici şeyler yaşadım bu yüzden dövmelerin acısı zinhimde kalmadı." diye cevap verdim. Saç tutamları buram buram hindistan cevizi ve vanilya gibi kokuyordu, ona yakışacak şekilde taze ve tatlı.
"Geçmişini çok merak ediyorum."
"Başka neler merak ediyorsun?"
Yüzünü tamamen tişörtüme gömüp bir kaç dakika bekledi ve sonra kedi yavrusu gibi mırıldanmaya başladı.
"O sarışın kızı ve diğer kadınları ve sarışınları hoş bulup bulmadığını ve benden sıkılınca beni bırakıp bırakmayacağını.."
Gülerek geriye yaslandığım sırada karnıma yumruk atarak benden uzaklaşmaya çalıştı ama onu tutup kaçmasını engelledim.
"Bu kadar fazla 've' kelimesi kullanmamalısın."
Omuz silkip yine kollarını belime doladı, öyle sıkı sarılıyordu ki beni tüyden bir hapishanede tutmaya çalıştığını hissediyordum.
"O sarışın kızın adı Amelie, lisedeyken geçimini sağlamak için eskortluk yapıyordu ve kötü durumdaydı. Zengin herifin tekiydim, tüm paramı ona verip kendine düzgün bir hayat edinmesi için ona yardım etmiştim. Arada bir minnettarlığını dile getirmek adına bana uğrar ve gider."
Açıklamam onu tatmin etmemiş gibiydi, onunla tanıştıktan sonra kısa bir mesajla bana bir daha gelmemesini söylemiştim. Amelie durumu anladığını ve Taehyung'la bana mutlu bir hayat dilediğini yazarak veda etmişti.
"Diğer kadınlara gelirsek sanırım hayatımdaki kadın sayısı bir elin parmaklarını geçmez ve bunun büyük kısmını kız kardeşlerimle annem dolduruyor."
Kaşlarını çattı. "Senin başka kız kardeşin mi var? Anna bundan bahsetmemişti." İç çektim, Kanada'da yaşayan bir ablamız vardı ama Anna bizi bırakıp gittiği için onunla ilgili gerçeği hep reddediyordu. Annem Kore'den kalkıp Amerika'ya yerleştiğinde ona çok kızdığımı hatırlıyordum, Anna'ya ve Stephanie'ye alışmak üç yılımı almıştı. Yine de Stephanie ile aramızdaki bağ kopmayacak cinstendi.
"Bunu sonra anlatacağım önce diğer sorularınla ilgilenelim bebeğim. Sarışınları hoş bulup bulmadığımı sormuştun."
Dövmeli parmaklarımı sarı saç tutamları içinde gezintiye çıkardım ve elimin sıcaklığını hissetmesi için alnına dokundum. "Sarışınlardan hoşlanmıyorum, bir tek sarışından hoşlanıyorum." Kelimelerin gücüne inanırdım ve Taehyung'un iri iri açtığı gözleriyle bana bakmasından bunun doğru olduğunu anladım. Gülümsemesi yavaş yavaş büyüdü.
"Son sorumu da cevaplayacak mısın?"
Kucağımdaki bedeni tek hamleyle altıma çekerken aramızdaki güç çizelgesinde ciddi bir fark olduğunu anladım. Daha yumuşak davranmam gerektiğini biliyordum ancak kendimi dizginlemekte zorluk çekiyordum. Daha önce birlikte olduğum kişilere hiç ama hiç benzemiyordu. Nazik, haylaz ve sevgiye aç bir çocuğu incitmeden sevmeye çalışmanın zor olduğunu henüz şimdi fark edebiliyordum.
"Seni bırakmayacağım Taehyung, artık bu eve aitsin daha da önemlisi bana." Dudakkarımı keskince onun ince dudaklarına bastırdım ve bir süre çekmedim. Kolları boynumu bulup beni yine aynı sıcaklıkla sarmaladı. "Komutan Jeon, hâlâ tamamen size ait olmadım.." Gözlerinin doluluğu bir kaç saniye bakınca ona dokunma hissiyatı uyandırıyorken sözleri her tarafımı yakıp geçerek beni sert olmaya teşvik ediyordu. Onun da benimle sevişmek için istekli olduğunu bilmek sevişme ihtimalimizden bile sıcaktı.
"Hafta sonu büyük bir gösterin var ve ben yürüme yeteneğini kaybetmeni istemiyorum."
Alt dudağını yine dişleri arasına aldı, tamamen refleksti ama beni nasıl etkilediğini bilmiyordu. Baş parmağımla dudaklarına baskı yaparak ısırmaktan kızaran dudaklarını kurtardım. Çenesini sevdiğim sırada telefonu çalmaya başladı, Anna'nın zil sesiyle neredeyse aynıydı. İkisinin de üniversiteli birer ergen olduğunu bazen unutuyordum.
"Efendim Anna.. hayır henüz gitmedim, çıkışta mı?" Yüzüme baktığında alnını öpmekle meşguldüm, bir müddet gülümseyerek bana baktı ve "Tamam, abini de çağırmalısın birlikte vakit geçiremediğinizi söylemiştin." dedi. Alnındaki dudaklarım hareketini durdurdu. "Elbette gelir sen onun minik tatlı kız kardeşisin, seni kırmayacaktır." Yamuk bir gülümseme dudaklarıma yerleştiğinde bana sırıtıyordu. Hoşçakal diyerek telefonu kapattı.
"Evet komutan Jeon, geliyorsunuz değil mi?"
Ve ben nereye gideceğimizi bile sormadan kabul ettim.
.
🌸🦇