|𝘽𝙤𝙡𝙪𝙢 3- 𝙮𝙖𝙧𝙖𝙢𝙖𝙯 𝙤𝙠𝙮𝙖𝙣𝙪𝙨

637 33 43
                                    

𝙳𝚊𝚗𝚜 𝚖𝚎𝚛𝚔𝚎𝚣𝚒𝚗𝚒𝚗 𝚊𝚗𝚊 𝚜𝚊𝚕𝚘𝚗𝚞
𝚂𝚊𝚊𝚝 13:30

Sanki tüm dünya okyanustu ve ben onun en derinlerinde akıntıya kapılıp giden bir balıktım. Küçük bir çocuk nasıl böyle bir etkiye sahip olabilirdi, beni, koskoca Jeon Jungkook'u tuzağa çekmeyi başaramayan düşmanların yapamadığını nasıl yapabilmişti?

Sorumun cevabı tam karşımda, dans pistinin ortasında süzülerek duruyordu.

Üzerine yapışan bej rengi kıyafetleri neredeyse yok gibi durduğundan onu izledikçe içimde uyanan tuhaf hissi bastırmakta zorluk çekiyordum. Gözleri arada bir bana değiyor ve dudaklarında sır gibi bir gülümsemeyle bana göz kırparak dansına dönüyordu. Anna bugün erkek arkadaşının yemin törenine katıldığı için ülke dışındaydı ve iki hafta boyunca olmayacaktı. Bir yanım olmamasına seviniyordu, onun gösterilerine geldiğim gün sayısı bir elin parmaklarını geçmiyorken bugün daha yeni tanıştığım çocuğu izlemeye gelmiştim. Sırf gelmemi istediğini hissettiğim için..

Gösterinin sonunda hafifçe gülümsedi ve dans merkezinin topladığı paralarla kanser hastası çocuklara bağış yapıldığını hatırlattı. Sevimli ağzı açılıp kapanırken insanların ona nasıl hayranlıkla baktığını fark ettim, herkesin gözdesiydi.

Onun sırası geçtikten sonra izlemenin bir anlamı kalmadığı konusunda karar kıldım, locadan çıkıp müdüre baş selamı verdim ve çıkışa doğru yürüdüm. Arkamdan gelen küçük adım sesleri sırıtmama neden oldu. Peşimden geliyordu, burnuma dolan hindistan cevizi kokusuyla duraksadım.

"İyi gösteriydi." Yanıma gelene kadar bekledim, bana yetişmek için epeyce uğraştığını belirten hızlı soluk alıp vermelerini görmezden geldim. Bir süre elleri dizlerinde soluklandıktan sonra yine aynı gülümsemeyle bana baktı. "Beğendiniz mi?" Saygı eklerinden hoşlanmayan biriydim ve bir yanım Taehyung'u fena halde azarlamak istiyordu ama diğer yandan saygıda kusur etmeyen halleriyle sevimliydi.

"Beğendim bu yüzden sana bir ödül vermeyi düşünüyorum."

Gözlerinin içi parlıyordu sanki, Tanrı varlığının en büyük kanıtı olarak Kim Taehyung'u yaratmıştı zira bu güzellik kendi kendine oluşacak türden değildi. "Ne ödülü komutan?" Dudaklarımı ıslatıp kol saatime baktım, Taehyung'un dershaneye gitmesine bir saat vardı. Benim evime giden yol yirmi dakika sürerdi bu yüzden bir ilki gerçekleştirip onu kendi mülküme götürmeye karar verdim. "Gidelim, arabam sol tarafta."

Bana ayak uydururken zorlanmadı bile, fena bir çocuktu. Ona böyle demek isteyeceğim son şeydi ama tam bir sürtük havası veriyordu, tüm duru güzelliğine rağmen yaramaz bir okyanus gibi çalkantılı davranıyordu. Böyle bir durumla ilk kez karşılaşıyordum. Öldürürken gözümü bile kırpmadığım düşman askerlerinde teklemeyen kalbim bir çocuğun gülüşüyle ritim değiştiriyordu.

___

"İnsanın böyle bir evi varken neden ailesinin yanında yaşar diye mi düşünüyorsun?"

Açık ağzını kapaması için çenesine dokundum, gözlerini iri iri açmış mutfağımı inceliyordu. Kadehleri şarapla doldurup birini ona uzattığımda tereddüt ederek aldı ve benden bir komut bekledi. "Alkol sevmem." diye mırıldandı ama beni takip ederek kırmızıdan bir iki yudum aldı. "Neden?" Sorumu yanıtlamadan önce bana yaklaştı ve kollarımın arasına girdi, yakınlığımdan rahatsız olmaması içimdeki ateşi harlıyordu. Belini kavrayarak onu yatak odama ilerlettim.

"Alkollüyken her zamankinden daha aptal olurum, çoğu adam beni bu yüzden terk eder."

Kahkaha attım, sözlerini her tamamladığında kaşlarını minik minik çatıyordu. Bıcır bıcır konuşurken odama girdiğimizi fark etmemişti, onu duvarla arama alıncaya dek mırıldandı. "Hızlı olmak zorundayız dershaneye gitmene otuz iki dakikamız var." Gülümsedi ve kadehi bana uzattı. "Bence gayet yeterli bir süre." Onu kendime bastırdım, kasıkları benimkilere çarptı.. Kadehimdeki şarabın dibini görene kadar içtim ve ıslak dudaklarımı hayalini kurduğum dudakların üzerine örttüm.

"Benimle bir kez seks yaptığında zaman kavramını yitireceksin, şimdilik ileri gitmeyeceğiz."

Kabul etmekten başka çaresi yoktu zaten ne söylersem onu yapmayı kendine görev bilmişti. Dudaklarımızı yeniden birleştirdim, parmak uçlarında yükselmesini izlemek zevkliydi ama yine de onu kucağıma alıp yatağın üzerine bırakırken aldığım zevkin bir üstü yoktu.

Ellerim rahat durmadan badisinin içinden çıplak belini buldu. İki elimin arasında kaybolan teni aklımı başımdan almadan önce parmaklarımı zayıflıktan belli olan kaburgalarına kaydırdım. Hassas olduğu noktalara her dokunuşumda titriyordu, serbest bırakmaya çalıştığı dudaklarını öperek dişlerinden kurtardım. "Bugün sahiden iyiydin, seninle gurur duydum." Alnının ortasına bir öpücük daha bıraktım, kollarını boynuma doladı ve bana sıkıca sarıldı.

"Gösterilerin ilginizi çekmediğini sanıyordum."

"İlgimi çeken gösteri değil, sensin."

Kalçalarını saran taydı sıyırdım, daha açık bir tona sahip ince bacakları gözlerimin önünde duruyordu. İç çamaşırının üzerindeki 'slut' yazısına kısaca dokunup güldüm. Bu çocuk sahiden...

"Seni daha önce tanımadığıma üzülmeye başladım."

Sözlerimin arasında bana gülümsedi, her şeyi yeni keşfeden bir bebek gibi beni inceliyordu. "Siz beni tanımıyordunuz ama ben sizi çok kez görmüştüm, Anna'yı almaya geldiğiniz her seferinde göz göze geliyorduk." Baş parmağımla yanağını okşadım, onu daha önce fark etmediğim için kırılmış görünüyordu. Hassas bir çocuktu, her anlamda.

"Tecrüben var mı?"

Yutkundu.

"Var, benim için endişlenmeyin."

Endişemin sebebi hızımızdı. Eğer onun için tüm bunlar yeniyse daha ağırdan almam gerekiyordu, onı bedeni için kullandığımı sanmasını istemiyordum. Her bir terimi öğretebilir, çocuğuna eğitim veren bir baba gibi hareket edebilirdim.

Karnından aşağı sıraladığım öpücüklerim altında sızlanarak kendini bana sürtüyordu. Sarı saçları beyaz çarşaflarımım üzerine serpilmiş yıldızlar gibiydi, bu görüntüye alışabileceğimi düşündüm. Kasıklarına attığım dil darbeleriyle titredi ve küçük ağzını aralayıp güzel sesiyle dünyanın en muhtaç inlemesini bana sundu. Bir çocuğun inlemesiyle gelecek kadar toy değildim ama penisim olduğu yeri zorluyordu.

"Bu hayatımda.. aldığım en güzel hediye olabilir.." İnlemelerinin arasında kurduğu cümleye yarım ağız gülümsedim ve bacaklarını iki yana ayırdım, kusursuz tenine bıraktığım bilmem kaçıncı öpücüktü bunlar. Onu emmeye başlamamla deliğini hiç olmadığı kadar sıktı. "Ah, bunu yapmak zorunda mısı-nız?" Onu dinlemeden dilimle uyarmaya devam ettim.

"Seni tamamen benim yaptığım gün beni hiç tanımadığın günleri özleyeceksin Taehyung."

..

ohshitt

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

ohshitt

ballet, 𝓽𝓪𝓮𝓴𝓸𝓸𝓴Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin