𝙳𝚊𝚗𝚜 𝙼𝚎𝚛𝚔𝚎𝚣𝚒𝚗𝚒𝚗 𝚌̧𝚊𝚕ı𝚜̧𝚖𝚊 𝚜𝚊𝚕𝚘𝚗𝚞
𝚂𝚊𝚊𝚝 13:45Yere oturup bağdaş kurmuş ve kıvrak hareketlerle etrafında dönen Taehyung'u büyük bir dikkatle izlemeye başlamıştım. Biraz ateşli dakikalar geçirmiştik, saatin farkına vardığımızda Taehyung provayı çoktan kaçırmıştı. Onu arabaya bindirdiğim gibi dans merkezine getirdiğimde çalışanlar kapıyı kilitleyip çıkmak üzereydi. Bir kaç küçük ısrar ve eski rütbemi kullanarak bir saatliğine Taehyung'un yalnız başına çalışması için izin almış sonra da bizi salonda bırakıp gitmelerine müsaade etmiştik.
Huzurluydu. Bana inanılmaz bir hayat enerjisi üflüyor, mutluluğu kanaviçe gibi tenime işliyordu. Onunla olmak güzeldi, benimle olmasıysa lütuftu. Gördüğüm ilk andan beri aklımdan çıkmayan güzelliği herkesi gölgeye düşürüp beni kendi elinde oyuncak etmişti ama şikayetçi değildim.
Son kez başını ellerinin üzerinde birleştirip küçük bir kubbe oluşturdu ve ekseni etrafında döndü. Eğilip selam verdiğinde bir düzine insan kadar alkışladım onu, o kare gülümsemesini görmek için düzinelerce insana bölünebilirdim çünkü.
"Buraya gel."
Koşarak yanıma geldi ve alıştığı şekilde kucağıma yerleşti. Ellerim belini bulduğu an tamamlanmış gibi hissettim. "Çok güzelsin, her zerren Tanrı'nın üzerine çok uğraştığının kanıtı gibi." Sözlerime gülümseyip dudaklarını benimkilerin hemen yanına, dudak çizgimin üzerine bastırdı. "Kelimleri nasıl kullanacağınızı iyi biliyorsunuz komutanım." Gülümseyip dudaklarımı onun dudaklarına dokundurdum, bir kaç saniye birbirimizde dinlendik.
Beni şaşırtan asıl şey, iki dakika sonra birbirimizin ağzını dillerimizle talan ediyor oluşumuzdu.
Daha önce de öpüşmüştüm ama hiçbiri şimdi aldığım zevkin yüzde biri kadar iyi hissettirmemişti. Taehyung kucağımda tatlı bir tınıda mırıldanarak öpüşmemize ayak uydurmaya çalışıyordu. Onun için fazla hızlı olduğumu bilsem de durmadım. Bunun sonu nereye giderse gitsin aramızdaki alevi harlayan taraf olmak istiyordum. Barut Taehyung'du ve ben ateşimi ona tattırmazsam yangınımız uzun sürmeyecekti.
"Ne kadar esnek olduğunu görmek istiyorum, hemen şimdi."
Zorla ayrılan dudaklarımız kelimelerimi serbest bırakmamla yeniden birleştiğinde kucağımdaki beden her zamanki utangaç tavırlarını kenara bırakıp istekle bana sürtünmeye başlamıştı. Kalçalarıyla yaptığı o küçük baskı penisimi uyandırmayı başardı ve beni boğukça inletti. "Komutanım, sanırım bu sesi sizden daha sık duymak isteyeceğim."
Boynuna attığım üçüncü dil darbesinin sonucunda ona bahşettiğim hickey bana merhaba diyordu. "Birazdan kendi sesini hiç duymadığın kadar duyacaksın."
Haftasonu gösterisi olduğunu kendime hatırlatıp duruyordum, başarılı bir baletin sahnede yalpalayarak dolaşmasını istemezdim. Baldırlarından tutup ikimizi ayağa kaldırdım ve balerinlerin bacaklarını kolay açabilmeleri için hazırlanmış yatay korkuluğun önüne ilerledim. Geldiğimizden beri gözüme çarpan demir için güzel planlarım vardı..
"Kasıklarımın arasında sana kavuşmak için can atan biri var ama şimdilik biraz daha sabretmek zorunda."
Onu yüz üstü duvara yasladım, heyecanlı solukları tamamen aynadan yapılmış duvarda buhar oluşturuyordu. "Yüzümü görmek istediğinde aynaya bak." diyerek dalga geçtim ancak sözlerimi ciddiye almıştı. Dolu gözlerinde gördüğüm yarı arzu yarı da korkuyla aynadaki yansımamıza bakmaya başladı. Tatlı diye düşündüm, hem korkuyor hem de arsız bir içgüdüyle beni arzuluyordu. Ensesine küçük bir öpücük bıraktım.