10.

104 20 0
                                    

(Medyadaki hyunlix fanart ama ficin temasına uduğu için kullanmak istedim)

Ben buraya bölüm yazmayı unutmuşum yalnız

Jeongin'den

Hava artık iyiden iyiye kararmış güneş kendi yerini aya bırakmışdı.
Bense Veliaht Prens için çorba hazırlıyordum. Hasta olunca hep yaptığım bir çorba olduğu için çabucak hazırlayıp Hyunjin odasına gitdim.
Kapının önünde durup keşikçilerin(?) beni içeri almasını bekliyordum. Ama çorbanın içinde ne olduğuna takmışlardı. Böyle olacağını bildiyim için fazladan kaşık getirmişdim. Çok şüpheleniyorlarsa içmelerini söyledim. Sonunda kontrolden geçtiğimde odaya girdim. Hyunjin öylece durmuş duvara bakıyordu.

"Prensim sizin için çorba yaptım içmek istermisiniz?"

"Hayır."
Cevabıyla duraksasamda iyileşmesi için yaptığım bu çorbayı ona içirmekden vaz geçmedim.
Yanına gidip yatağın kenarında oturdum. O da anında bana yargılayıcı gözlerle bakmaya başlamışdı.

"Ben bu çorbayı hasta olunca hep yapıp içerim sizinde daha çabuk iyileşmeniz için yaptım. Gerçekden inanın bana."

"Peki. Bunun içinde ne var?"

Anında yüzümde gülücükler açmışdı
"Özel bir tarif ama merak etmeyin az önce keşikçiler kontrol etdi."

Prensin daha rahat içmesi için kalkıp yastığının düzetdim. Ama yemek yemek için bile yorgun olduğunu fark edince kaşığın üzerinde olan elini durdurdum.
"Prensim yorgun görünüyorsunuz isterseniz ben sizin için yedire bilirim. Evet hatda yedireyim."

Prense yaptığım çorbayı kaşık kaşık kendi ellerimle güzelce yerdirmişdim.
Hepsini yediğini göre bence o da beğenmişdi.

"Afiyet ve şifa olsun prensim."
Tabağı alıp kenardaki tahta sehpanın üzerine yerleşdirdim ve gidip prensin yastığını yeniden rahat uzanması için düzeltdim.

Artık bura da bir işin kalmadığı için odadan çıkacakdım ama Prensin ard arda bir kaç kez hapşurması ile yeniden ona döndüm. Elimi alnına götürüp ateşini kontrol etdim. Yanıyordu. Adam ciddi ciddi bir azda böyle kalsa tutuşup yanacakdı.

"Prensim ateşiniz var hem de fazlasıyla. Üstenüzdekileri çıkarmamız gerek."

Başını hafifce salladı. Soğuk bir duş alsa çok iyi olurdu ama şu an duş ala bilecek durumda değildi. Ve bende bunu yaptıramazdım.
Üstündeki kıyafetleri çıkarıp daha ince bir şeyler giymesine yardım etdim.

Sonra gidip buz ve bir kumaş getirdim. Minik kumaş parçasının içine buz koyup prensin alnına yerleşdirdim.
Bunu bir kaç kez tekrar etdim.

"Yarın Lee krallığında benim için gelicekler bu kadar uğraşmana gerek yok"

"Üzgünem ama eğer ateşiniz düşmezse havele geçirip sabaha yarı ölü bir şekilde çıkarsınız"

"Sanırım sana asla bir prensle konuşmasını öğretemeyeceğimç"

"Ah şey özür dilerim prensim"

"Sorun değil."

O gece prensi yalnız bırakmak istemediğim için yanından ayrılmadım. Kalkıp sık-sık ateşini kontrol edip,buzunu değiştirdim. Ara sıra da tıpkı annemin bana yaptığı gibi saçlarını okşadım.
Ama bir süre sonra yorgun düşdüm ve uykusuzluk bana güç geldi. Öylece prensin yatağının kenarında yerde oturmuşken uyuya kalmışım. Başım prensin bacağının üzerindeydi.

Sabah yüzüme vuran güneş ışıklarıyla gözlerimi açdım. Tabi uyanınca karşımda beni izleyen bir Prens görmeyi beklemiyordum.

"Günaydın uykucu"
Hızla yatdığım yerden doğrulup ayağa kalktım
"Günaydın prensim"

"Ahh bacağım uyuşmuş gerçi o kadar da ağır durmuyorsun ama"

Ona ve bu egolu tavlarına göz devirmek istesemde karşımdakinin bir Prens olduğunu hatırlayarak kendimi durdurdum.

"Sizde pek hafif durmuyorsunuz...prensim"
Her bir lafımı bastırarak yüzüme sahete olduğu açık şekilde belli olan bir gülümseme yerleşdirdim.

"Dua et de gece için sana borçluyum yoksa kelleni kendi ellerimle bedeninden ayırmışdım"
Benim aksime daha düz ama sert bir tonda konuşdu. Ama sonda oda benim gibi sahete bir gülümseme bıraktı ortama.

Bense her gün kellemle tehdid edilmediği için tabi ki tırsmışdım.

"Lee krallığı geldi artık gide bilirsin. Giderken bunları da götür"

Tahta sehpanın üzerindekileri işaret etmişdi. Bende başımı onu onaylayan bir biçimde sallayıp sehpanın üzerine toplamaya başladım. Ben toplamaya devam ederken odanın kapısı açılmış içeriye seslerden anladığım üzere iki kişi girmişdi. Geldikleri gibi camın kenarında duran Hyunjin'in yanına geçtiler.

"Geçmiş olsun Hyunnie"
Sesinden ve konuşmasından Prens Felix olduğunu anlamışdım. Gösteri zamanı geldiğimde tanımışdım onu.
Bir de başka biri vardı yanında onu tanıdığımı sanmıyorum. Çünki gösteride Lee krallığından sadece bir Prens gelmişdi.

X"Geçmiş olsun Prens Hyunjin"

H"Teşekkürler ve beni kırmayıp geldiğiniz için size minnettarım"

X"Hadi ama bu ciddi tavırı bırak"

Bir dakika ben bu sesi tanıyorum. Hemde çok iyi. Ama o değildi dimi o olamazdı. Bir hışımla arkama dönüp sesin sahibine baktım.
Gördüğüm kişiyle büyük bir şoka girmişdim. Gözlerimin dolmasına hatda gözlerimden çeneme doğru yaşların akmasına engel olamadım.
Adımlarım istemsizce geriye doğru gidiyordu. Sonunda sert bir şekilde arakadaki duvara çarpınca elimdeki her şey yeri boylamışdı.
Çıkan sesle hepsi bana doğru dönmüşdü ama onunla göz göze gelip boş gözleriyle karşılaşmak istemediğim için koşarak odadan çıkdım. Arkama bakmadan ola bildiğince hızlı koşup buradan ayrılmak istiyordum. Her kesden ve her şeyden kurtulmak istiyordum.

Bölüm kısa oldu üzgünüm.

Bir süre boyunca hiç bir fic için yeni bölüm olmayacak.

Yazmak beni rahatlatıyor ve ailemden ola bildiğince uzak olmam için bir araç ama kendimi yazmaya mecbur his edince bundan hiç keyif alamıyorum. O yüzden kısa bir ara vereceğim.

Royalty/HyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin