3. bölüm " Asi ve zalim kapılar"

1.8K 89 100
                                    

  

   Hayatta iki tür insan vardı: ya ezen ya da ezilen. Yaman ve kardeşleri her zaman ezilen taraf olmuştu, yıllar geçse de bu hiç değişmiyordu. İşte yine eziliyorlardı, hem de hiçbir suçları yokken. Saatlerdir bu hastanenin kapısında bekliyorlardı, sırf zengin bir züppe içip kafayı bulduğu için.

Birkaç saat önce, tek düşündüğü eve gidip biraz uyumaktı. Evlerinin önünde durmuş, yarı çıplak bir adamla kırmızı elbiseli bir kızın tartışmasıysa her şeyi dağıtmıştı. Vicdanı elvermemiş, mahalleden gitmelerini söylemişti ama bu zenginler vicdandan ne anlardı ki? Keza öyle oldu; bir anda ne olduğunu anlamadan o çocuk evlerinin kapısına dayanmış ve kapıyı açan Asi'ye sarılmıştı. Tabi Asi de kelebeği takmıştı hiç düşünmeden. Sahi ne olmuştu da o adam onların evine gitmiş ve Asi'ye sarılmıştı? Ne alakaları vardı sanki tanıdığı, hatta çok sevdiği biri gibi canından bir parça gibi sarılmıştı.
Ama Yaman tanırdı herkesi, hele Asi'nin o adamla uzaktan yakından alakası olmayacağını biliyordu. Bütün çocuklukları beraber geçmişti ve birbirlerinden hiçbir şey saklamazlardı. Kafası karışık düşüncelerde savrulurken yandan Cesur'un sesini duydu:

"Ya abicim, biz daha ne kadar burada böyle bekleyeceğiz? Bak, Asi içerde nasıl bilmiyoruz, biz de burada durmuş o lavuğun iyileşmesini bekliyoruz."

Haklıydı, ne diyebilirdi ki? Ama ne yapabilirlerdi ki? Asi'nin kelebeği çıkarmasıyla elemanın sırtüstü düşmesi ve hemen akabinde de o kızın çığlıkları bütün mahalleyi ayağa kaldırmış ve daha Yaman aklını toplamaya kalmadan ambulans ve polis gelmişti.

Ambulansta ilk yardım yapılırken, eş zamanlı olarak Asi'nin bileklerine kelepçe takılışını izlemişti çaresizce. Eğer bir şahit olmasa adamı başka bir şekilde sessizce kurtarmaya çalışırdı ya da suçu üstlenirdi ama o kız izin vermemiş, sürekli bağırıp durmuştu. Sonunda ambulans gitmeden o adamın hastane sahiplerinin oğlu olduğunu ve adının Alaz Soysalan olduğunu öğrenmişti. Fiko'yu çağırıp hastaneye gitmesini söylemiş, kendisiyse Asinin peşinden karakola gitmişti.
Eline kelepçe takılırken bile kendini değil onları önesemişti "Beni merak etmeyin, bana bir şey olmaz. Siz birbirinize sahip çıkın. Umut size emanet ona iyi bakın. Dolapta yemek hazırlamıştım, aç kalmayın ve sakın kavga edip başınızı belaya sokmayı" demiş ve sonra da polis arabasıyla gitmişti

Yaman, karakola gitmiş ama bir türlü görüşmesine izin verilmemişti. Nedeniyse aralarinda hiç bir aile bağı olmamasıymış.

Kan bağı çok mu önemliydi?
Akraba olmak bu kadar mı değerliydi?
Can bağının hiç mi değeri yoktu?
Bütün hayatları birlikte geçmiş, tüm zorluklara beraber göğüs germiş can kardeşleriydi onlar ama kanunlar canın bir değerinin olmadığını, sadece kanın önemli olduğunu söylüyordu. Ne saçma! Eğer kan bu kadar değerli olsaydı, sokaklar kimsesiz çocuklarla dolup taşmazdı.

Sonunda bir adam gelip devletin atadığı Asinin avukatı olduğunu söylemiş ve merak etmemesini ona yardimcı olacığını sölemiş ve onu zorla karakordan göndermişti. Çaresizce Fiko'dan öğrendiği hastaneye gitmişti.

Hastaneye vardığında, Cesur'u ve orta yaşlı, sakallı, mavi gözlü bir adamın tartıştığını ve birkaç korumanın Cesur'u çekiştirdiğini görmüştü.

Cesur, aklından çıkaramıyordu Asi'nin öylece arabaya bindirilip götürülmesini. Ne kadar Yaman'a "Ben de geleyim, karakola geleyim," diye yalvarsa da, Yaman "Umut var, onunla kal, Asi bize emanet etti onu," diyerek ikna etmişti. Tabi bu ikna sabah güneş doğana kadar işe yaramış, sonra ise cehennemin dibindeki çocuklardan rica etmişti Umut'la ilgilenmelerini. Zaten telefonda Yaman'dan görüşme izninin olmadığını öğrenmişti o da Fiko'dan adresi öğrenip hastaneye gelmeye karar vermişti. Personelden, dün duyduğu adamın ismini sorup durumunu öğrenmeye çalışmış ama önce onu süzüp sonra "Bilgi paylaşmıyoruz," diye onu yolamaya çalışmışlardı. Tabi sadece çalışmışlardı çünkü kardeşi serbest kalmadıkça hiçbir yere gitmemekte kararlıydı.

Gelecekten Geçmişe Bir Şans Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin