6. bölüm " her dileğin bir bedeli vardır"

1.2K 59 146
                                    

4 saat önce

Kapıyı örtüp arkasını döndüğünde, odanın içinde onu gördü. Sarsılmaz güçlü duruşuyla, kartal gibi keskin gözlerini ona dikmiş bakıyordu Eşref Ali Soysalan. Alaz, onu çok özlemişti. Onun gücünü, koruyuculuğunu ne kadar önceden sevmesede, bildiği bir gerçek vardı ki, dedesinin gölgesi bile onları hep korurdu. O ölmeseydi, başlarına bu felaketler belki de gelmezdi. Yine de farkındaydı; en başında, eğer dedesi annesi ve o adamı ayırmasa, hiç bu kadar acı çekilmeyecek, bu kadar kayıp olmayacaktı.

"Ne oldu? Telefonda tehdit ediyordun, yüz yüze gelince sıkmadı mı?" dedi Eşref Bey sinirle. Sinirliydi; nereden öğrendiğini bilmediği o adamın adıyla öz torunu onu tehdit etmişti. Bir yandan da ne kadar göstermese de endişeliydi; daha birkaç saat önce ameliyat olmuştu Alaz. Neyse ki çok ciddi bir durum olmadan atlatmış ve hemen ayağa kalkmıştı.

Dedesinin kinayeli konuşmasına o da aynı kinayeyle yanıt verdi: "Sen demiştin üniversitede bölüm seçerken 'işletme oku, sende istediğini ne pahasına olursa olsun alma potansiyeli var' diye. Ben de öyle yapıyorum, şimdi istediklerim almak için ne pahasına olursa olsun savaşıymayı planlıyorum"

Alaz ne kadar özlemle dolup taşsa da, ne kadar deli gibi dedesine sarılıp "Annem ve kardeşlerimi babamdan koru" demek istese de, kendisini tutuyor ve sert bir meydan muharebesine hazırlanıyordu. Ağlama ve sarılma işini Ece'de bitirmişti şimdilik. O, şu an çok katmanlı bir satranç oyunu kuruyordu; hem oyun kurucuydu hem de oyunculardan yalnız biriydi.

Eşref Bey, torununun bu kadar cesur olacağını hiç düşünmezdi. Onun için kayıp torunu Ali hep kendisine benzeyen, Alaz ise o korkak babasına benzeyendi. O yüzden ne kadar severse sevsin, asla Alaz'ı tüm kalbiyle varisi yapmak istemiyordu. Onu hep Serhan'a benzetmişti ama şimdi kendisinden ufak da olsa bir parça görüyordu onda.

"Tamam, söyle bakalım Alaz Efendi, ne istiyorsun?"

"Öncelikle İsviçre'ye göndermek istediğim üç kişi var, onlar için maddi desteğin gerek."

"Ne o, arkadaşların bir işe mi bulaştılar?" Ciddi bir sesle " Eğer öyleyse sana ne olursa olsun yardım etmem, biliyorsun değil mi?" dedi kaşlarını çatarak.

"Hayır, düşündüğün gibi değil. Çocuklardan biri yürüyemiyor, ameliyat için gönderiyorum."

Torununun bu birini umursayan tavrı karşısında hayrete düşen adam, "Diğer ikisi peki?" diye sordu.

Bu soruyu cevaplarken derince yutkundu önce. "O çocuğun abileri onunla gitsinler istiyorum." 'Biri benim abim' diyememişti onun planları arasında henüz Yaman'ın kimliği ortaya çıkmaması lazımdı.

"Bizim hastanede tedavi görsün, para falan da almayız."

"Onu ameliyat edebilecek doktor Türkiye'de yaşamıyor."

"Sen doktorun adını soyadını ver, ben hemen yarın hastaneye getireyim," dedi kendisinden çok emin bir şekilde.

"Sorun da bu; sana zaten kim olduğunu söyledim ama o adamın buraya gelmesini istemiyorum."

Adam önce dediğini anlayamamış, sonra ise kafasında sanki bir şimşek çakmıştı. "Güven Aydın?!" dedi şaşkınlık, panik ve sinirle. Sabahtan bu yana kenarda onu yiyip bitiren ismin karşısına yıllar sonra nasıl tekrar çıktığını düşünüyordu. Böyle bir durumsa asla beklemiyordu. Bu andan sonra ise konuşması asla sakin değil, gittikçe yükselen bir ses tonuyla devam edecekti. "Sen nereden tanıyorsun o doktoru?"

Gelecekten Geçmişe Bir Şans Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin