özel bölüm " bir bebek, iki anne"

1.5K 50 33
                                    


Selam herkese
Bu bölüm o beklediğiniz karşilaşma değilde geçmişte yaşanmış Asi nin hiç hatirayamayacağı bir anısı
Alaz iti hep ailesinden vuruyor kızı o yüzden bende biraz hikayeye aile katacağım
Karşılaşma bölümü de çok yakında sizlerle olacak
İyi okumalar

***

İstanbul'da sisli bir Haziran akşamıydı. Daracık sokakların olduğu bir mahallede, beline kadar uzanan dalgalı simsiyah saçlarıyla genç bir kız koşuyordu. Üzerinde dizinin altında biten yeşil çiçekli bir elbise, ayağında siyah terlikler vardı. Kucağında ise yeni doğmuş bir bebek taşıyordu.

Genç kız, gri bir kapının önünde durdu. Önce kapı numarasına baktı ve içinden "Bu ev olmalı," dedi. Numara da kapının rengi de doğruydu. Gözlerini kapıdan çekip elindeki bebeğe baktı. O an, gözyaşlarına hakim olamadı ve ağlamaya başladı. Bırakmak istemedi ama çaresizdi. Bırakmasa, bebek aynı kaderi yaşayacaktı. Buna asla izin veremezdi; onun yaşadıklarını yaşamasını istemiyordu. Daha fazla ağlamadı ve bebeği kapının tam önüne bıraktı.

"Daha iyi bir hayatı hak ediyorsun. Çok küçüksün, çok masumsun. Ben seni koruyamam, ben de küçüğüm. Ama söz, eğer bir gün başarır da kurtulursam sana geleceğim. Senin için mutlaka geleceğim," dedi ve yavaşça bebekten uzaklaştı. Son kez, "Diclem, söz veriyorum. Başarırsam hayatta kalmayı, sana döneceğim. Dualarımda hep sen olacaksın. Rabbim karşına hep iyi insanlar çıkarsın. Seni tanıyan herkes çok sevsin, hep korunsun. Ayağın taşa değmesin, acıdan hiç ağlama. Benim gibi zayıf olma, hiç kimseye boyun eğme. Hep dimdik dur, kimseden korkma, hep mutlu ol annem," dedi.

Bir tarafı asla geri dönemeyeceğinin farkındaydı; kulağına ölümün soğuk nefesi üflüyordu ama bu kızının bilmesi gereken bir şey değildi. O, annesinin onu terk etmediğini bilsin istedi. Farkındaydı, söylediklerini asla hatırlamayacaktı ama olsun, dedi. Kapıyı sertçe çaldı ve sonra koşarak bir ağacın arkasına saklandı. Ya açmazlarsa kapıyı, ya almazlarsa bebeği? O zaman ne yapardı? Eli kalbinde, gözyaşları içerisinde kapının açılmasını izledi.

İçeriden balık etli, otuzlarının ortasında bir kadın çıktı. "Aman Allahım, bu da ne?" dedi kadın, kapısının önüne bırakılmış bebeğe şaşkınlıkla bakarak. Gecenin bir yarısı karanlık sokakta hiç kimse yoktu. Bebeğin ağlamasıyla hemen kucağına aldı. Bebek sanki terk edilişini hissetmiş gibi aralıksız ağlamaya başladı. "Şşt, sakin ol yavrum. Hay Allah aşkına, hangi vicdansız seni böyle bırakıp da kaçtı?" diyerek bebeği sakinleştirmeye çalıştı ama bebek bir türlü susmuyordu. Kadın da ağlamaya başladı ve kucağındaki bebekle kapının önüne çöktü. Çok fazla şey yaşamıştı bir günde. Önce hastaneye gitmiş ve bebeğinin düştüğünü öğrenmişti. Doktor bunun sonuncu olduğunu ve artık asla çocuğu olamayacağını söylemişti. Kocası onu hastanede bırakıp gitmişti. Çaresizliğiyle baş başa eve döndüğünde, onu içip sızmış bir halde bulmuştu. Şimdiyse kapısında bir bebek vardı.

Ne kendi ağlamasını kesebiliyor ne de bebeğinkini. Ne yapacağını bilemeyen çaresiz kadın, kendi bebeği için öğrendiği ama hiç nasip olmayan o ninniyi söylemeye başladı:

'''
Kovan kovan balın olsun (ninni)
Bin çiçekli dalın olsun
Denizlerde salın olsun
Uyu yavrum ninni, ninni
Uyu yavrum ninni

Sepet sepet meyven olsun (ninni)
Akarsular ömrün olsun
Saraylarda tahtın olsun
Uyu yavrum ninni, ninni
Uyu yavrum ninni

Gözlerin akıp gidiyor (ninni)
Uykulara gül seriyor
Rüyalar seni bekliyor
Uyu yavrum ninni, ninni
Uyu yavrum ninni
'''

Ninninin sonuna geldiğinde, bebeğin sustuğunu duydu. Karanlıkta gördüğü kadarıyla uyumamış, sakin bir şekilde ona bakıyordu. Bu bakışlar ona asla sahip olamayacağı, hep eksik kalacak o yanı hatırlatıyordu. Sonra aklına geldi, bebeği yetimhaneye bırakacaklardı. İstemedi, öyle kimsesiz kalmasını istemedi. Birden içine bir umut ışığı doğdu. "Belki de seni bana Allah gönderdi ha miniğim, ne dersin? Hayatıma ışık ol diye..."

"Senin adın ne? Yok mu senin adın? Peki, bir bakalım... A, sen kızsın. O zaman senin adın Güneş olsun mu? Işığım, ha? Bu karanlık gecede, bu çaresiz kadının hayatına doğan gün, ışığım, Güneşim olur musun?" Bebeğin çıkardığı seslerle kadın gülümsedi. "Sen de sevdin değil mi?"

O an karar vermişti, bu bebeği kimselere vermezdi. O, onun ışığıydı artık ve öldüğü güne kadar onu kimsesiz bırakmayacaktı. "Hadi içeri girelim, hem senin karnın da açtır," deyip bebekle beraber o gri kapıdan içeri girdi.

Diğer tarafta, sokağın bir ucunda, ağacın arkasına saklanmış genç kız, artık kendini daha fazla tutamamış, hıçkırarak ağlıyordu. Kapının açılmasını, o kadının dışarı çıkıp bebeği bulmasını izlemişti. Sonra bir anda Dicle'nin sesi boş sokağı doldurunca kendisine hakim olamamış, öne doğru bir adım atmıştı. Son anda kadının onu kucağına almasıyla tekrar saklandığı yere sinmiş, onları izlemişti. Kadının kucağında bebekle ağlamaya başlamasıyla vicdanı sızlamıştı ama çaresizdi. Sonrasındaysa ninniyi duymuştu. Bebeğinin ilk ninnisini yabancı bir kadın söylemişti ona. O an doğru karar verdiğini anladı. Kadın, ona çok iyi bir anne olacaktı. Güneş dedi, çok güzel. Belki bu isim ona daha uğurlu gelirdi...

Dicle, Güneş, Asi... Her biri farklı anlamlar taşıyan, her birinde ayrı kederler düşen isimlerdi. O küçücük bebeğin nasibi isimden değil, kaderin ona çizdiği yollardan gelecekti.

- **Dicle** - Ulu ırmak, dik başlı, yiğit, kadını temsil eden sakin nehirin ismi.
- **Güneş** - Dünyaya ışık veren yıldız, yaşamı ve enerjiyi temsil eder.
- **Asi** - Çok isyan eden, isyancı, başkaldıran, dik başlı, günahkar olan. Ters akan nehirin ismi.

Gelecekten Geçmişe Bir Şans Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin