One

112 18 30
                                    

Hava diğer günlere göre sıcaktı ve bütün günümü iş arayarak geçirmiştim. Her zaman yaptığım gibi. Bu yüzden oldukça fazla yorulduğumu hissediyordum.

Kurt adamların egemen olduğu bir dünyada, özellikle de şehrin koşuşturmacasının ortasında bir insan olarak iş bulmak kolay değildi. Erken Çocukluk Eğitimi diplomam olmasına rağmen, insan olduğum için hiçbir okul beni işe almak istemiyordu. Kurt adam ebeveynler, "değersiz bir insanın" çocuklarına öğretmenlik yapacağı düşüncesine öfke duyuyorlardı; sanki benim becerilerim, azmim ve eğitimim hiçbir şey ifade etmiyormuş gibi.

Bu yüzden artık hizmet işleriyle sınırlıydım ve ne yazık ki bu işlere ulaşmak da zordu çünkü iş piyasası faturalarını ödemek için çaresiz olan diğer insanlarla doluydu.

Eğer yakında bir iş bulamazsam, dairemi kaybedecektim. Ev sahibim bana otuz günlük bir süre vermişti. Otuz günün sonuna kadar kiramı -ve zaten borçlu olduğum üç aylık kirayı- ödemezsem beni tahliye edecekti.

En azından hâlâ erkek arkadaşım Sam vardı. Kurt adam olmasına rağmen o da olağanüstü değildi -yani vücudu tamamen dönüşüm geçirmiyordu- ama en azından bir işi vardı ve kirasını ödeyebiliyordu. Üç yıldır birlikteydik ve birbirimizi beş yıldır tanıyorduk, bu yüzden belki de yakında birlikte yaşamayı konuşmanın zamanı gelmişti.

Şehrin kalabalık caddesinde yürürken, beni işe alacak birini bulmak için bir işyerinden diğerine koşturmaktan alnıma ince bir ter tabakası yapışmışken, ne kadar aç olduğumu fark etmeye başladım. Dışarıda yemek yiyecek param yoktu ama önünden geçtiğim restoranlardan gelen nefis kokular ağzımı sulandırmaya başlamıştı bile.

Caddenin karşısındaki belirli bir restoran gözüme çarptı, ama yemek kokusundan dolayı değil.

Restoranın önünde durdum, gözlerim genişledi.

Restoranın içinde, tam pencerenin önünde Sam vardı. Yalnız değildi; yanında başka bir adam vardı ve onlar...

Öpüşüyorlardı.

"Benimle dalga geçiyor olmalısın," dedim yüksek sesle ve yoldan geçen birkaç kişinin kafalarını çevirip bana tuhaf tuhaf bakmalarına neden oldum. Ama bu umurumda olacak son şeydi, çünkü şu anda resmen aldatıldığımı kendi gözlerimle görüyordum.

Sam bana son zamanlarda meşgul olduğunu, çok işi olduğunu söylemişti... Gerçekten yaptığı şey bu muydu? Beni başka bir adamla mı aldatıyordu?

İçimdeki öfke kabardı ve hiç düşünmeden caddenin karşısına geçip restoranın penceresine doğru hışımla yürüdüm. Yaklaştıkça midem bulanıyordu. Bu adam oldukça yakışıklıydı -adeta bir süper modeldi- ve bu durum beni daha iyi hissettirmiyordu. Sam sadece beni aldatmakla kalmıyor, aynı zamanda beni böyle görünen biriyle aldatıyordu.

Oldukça kaslı, sarışın, bronz tenli, uzun bacaklı, dar bir kot pantolon ve üstüne yapışan bir tişört giyiyordu bu ise karın kaslarını daha da gözler önüne seriyordu. Normalde ben de yüzüm, vücudum ve uzun kahverengi saçlarımla ilgili iltifatlar alıyordum ama o anda orada durmuş Sam ve yeni oyuncağına bakarken kendimi çok değersiz hissetmiştim.

Bunu bana nasıl yapabilmişti? Gözünde bu kadar değersiz miydim gerçekten.

Pencerenin önünde durdum. İkisi de orada durduğumu görmedi bile, öpüşme seanslarına o kadar dalmışlardı ki.

Ben de cama vurdum.

Sam ve tanınmadık adam beni görünce sıçradılar, gözleri büyüdü. Girişe doğru hışımla koştum ve restoran çalışanları ile müşterilerin tuhaf bakışlarını görmezden gelerek içeri girdim ve Sam ile adamın oturduğu yere doğru koştum. "Bu ne cüret?!" 

Fireside | Larry StylinsonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin