Nine

40 12 7
                                    

Ardından, büyük bir patlama sesi ile arkadan gelen iki el silah ikimizin de odağının locanın önünde ki kalabalığa dikilmesine sebep olmuştu.

Ve kalbimin atışları ise göğüs kafesimi delecek biçimde hızlanmıştı. Neler oluyordu?

~~~

Bir sürü insan çığlık atıyordu. Beynimin durduğunu ve anlık düşünemediğimi hissettim. Her zaman filmlerde izlediğimiz ve izlerken normal bir şeymiş gibi gördüğümüz bu olay gerçekte çok farklı hissettiriyormuş...

Düşünemediğimi hissettim, herhangi bir şey hakkında fikir yürütemeyecek kadar şaşkın ve dalgındım sanki gerçekten burada değildim ve ya ne yaptığım hakkında bir fikrim yoktu.

Etrafa kaçışan insanlar ve zor durumda kalan garsonları izlerken zamanın ağır çekim de geçtiğini hissetmiştim aniden. Ama o sırada beni ceketimden tutup çekiştiren Louis'ye döndüğümde her şey geri gelmiş ve gözlerim tekrar eski görüntüyü kazanmaya başlamışken, bana olan bakışları ve etrafta ki çığlık sesleri ile sendeleyip yere doğru düşmüştüm.

''Harry, kalk gidiyoruz!'' dedi yüksek bir sesle. Karşımızda ki kalabalığı aşmaya çalışan iki siyah giyimli adamlara baktı ve bana döndü ''Şu anda şaşıracak zamanımız yok!''

Neler olduğun kavrayamazken adamlardan biri bizim olduğumuz locaya doğru ilerledi ve Louis'ye doğru baktı Louis'nin ''Siktir!'' dediğini duysam da asla anlam veremiyordum. Tamamen masum olduğuna inandığım bir iş insanı Louis Tomlinson'nın başı belada mıydı?

Beni kolumdan tutup çekti ve locadan çıkıp koşmaya başladığımızı kavradım, ancak o zaman boynumda ki madalyonun olmadığını fark ettim ve otoparka indiğimiz yangın merdivenlerinde aniden durdum.

Louis, terlemiş ve terlediği için saçları dağılmıştı gömleğinin bir kaç düğmesi açılmış şaşkınlıkla bana bakıyordu ''Harry sen ne bok yediğini zannediyorsun? Yürümezsen burada ölü bedenini çıkarmak zorunda kalırım.''

Ölü kelimesini duymam ile göz yaşlarımın birikmesi bir olsa da bunu umursamamaya çalıştım, ancak ne kadar kontrol edersem edeyim madalyonum boynumda değildi, koşarken düşürmüş olmalıydım.

Aniden ağlamaya başladım, ağlamamak için uğraşmıştım fakat her ne kadar çabalasam da yalnızca çabaladığım ile kaldım asla direnemedim o madalyon benim bu hayatta sahip olduğum her şeydi, geçmişte ki en güzel hatıramdı ve artık geçmişimin tek güzel tarafı olan o ''madalyon'' yoktu.

''Madalyonum düşmüş...'' dedim çatallı sesimle.

O sırada Louis'nin sinirle soluduğu için çoktan alfa rengine bürünmüş gözleri belirdi önümde ''Sikik bir madalyon için zamanımız yok tamam mı?''

Onun dediği kelime ile daha da yıkılırcasına ağlamaya başladım, küçük bir çocuk gibi gözükmek istemesem de özellikle böyle bir durumda tepki göstermek elimde değildi...

Ellerini başının üzerinde birleştirdi ve derince iç çekti ''Bak, şu anda gitmezsek her şey için geç olacak Harry, tamam mı? Seni bırakmak istemiyorum, çünkü Freddie seni seviyor.''

Kafamı anlamsızca salladım, bu adamın inatçılık huyu öldüresiye bir şeydi. Benim için özel olan bir şeye ''sikik'' dedikten sonra öylece gideceğimi mi sanıyordu?

''Hayır anlamıyorsun!'' bağırdım ama boşunaydı kendimi kontrol edemiyordum. ''Ben istifa ediyorum.'' Aniden ağzımdan çıkan cümle ile şaşkınca bana baktığını gördüm.

''Şu anda hiç uygun bir zaman değ-'' derken sözünü yarıda kesen şey arkadan daha demin kapadığımız yangın merdivenlerinin kapısıydı. Kapı aniden açıldığında siyahlı adamlardan biri bize doğru silah çekti, bunu gördüğüm gibi çığlık attım.

Attığım çığlık öyle derindi ki sanki içimde bir şey ölüyordu, çığlığı kontrol edemiyordum Louis kulaklarını kapayıp acıyla tıslarken kapı da ki siyah giyimli adamın da acıyla soluduğunu fark ettim ikisi de kulaklarını kapamış, kıvranıyorlardı. Benim çığlığım güçlendikçe ikisi de daha fazla acı çekiyordu. Ben ise şaşkınca hala daha neler olduğunu kavrayamıyordum.

Adam elinde ki silahı rastgele sıktığında kolumu sıyıran kurşun ile yere doğru düştüm, adam kapıdan çıkarken kurt dişleri ve kırmızı gözleri ben çığlık attığım için belirginleşmişti.

Louis'nin de diğer adamdan geri kalır bir yanı yoktu, acı içinde kıvrılırken en sonunda çığlıklarım bitti ve yere doğru uzanırken acıyla dişlerimi sıkmaktan başka bir şey yapamamıştım.

Louis, ayağa kalkmaya çalıştı bana doğru baktığında dehşet içerisindeydi. Kolumdan akan kan biraz yayıldığı zaman zorlukla ayağa kalkıp yanıma geldiğini fark ettim.

''Sikeyim!'' diye bağırdı, ve yere doğru bir yumruk indirdiğinde bilincim neredeyse kapanmak üzereydi. Kolumu sıyıran kurşun -en azından ben yalnızca kolumu sıyırdığını sanıyordum- oldukça yakıcı bir kurşundu. Canım yanıyor ama herhangi bir tepki veremiyordum.

Louis, hızlıca benim yüzümü kendi yüzüne hizaladı ''Harry, gözlerini sakın kapatma! Sakin uyuyayım deme!''

Hızlıca beni kucaklamaya çalıştığını fark ettim, canım acıyordu ama burnuma dolan o mistik koku ile bilincim tamamen kapanmak üzere çoktan harekete geçmişti. Bir deja vu yaşadığımı düşünürken arabaya doğru ilerlediğimizi fark ettim. Louis, beni arka koltuğa yatırdığında ceketiyle üzerimi örttü ve hızlıca bir telefon etti.

''Michael, yardımına ihtiyacım var...'' son kez kafasını bana çevirdiğinde, bilincim tamamen kapanmıştı.

⭐️

Merhabalar!! 

Öncelikle,

Seviyorum your eyes
Because onlar very nice
Bir kerecik look at me
Sonra don't forget me..

(Sabahtan beri beynimde dönüyor da. Size de bulaştırmak istedim. 🙏)

Her neysee, bu bölüm 730 kelimelik kısa bir bölüm oldu farkındayım ama bir geçiş bölümüne ihtiyacı vardı kurgunun. Bu yüzden bu bölümü bugün atıyorum, kısa geçiş bölümü olduğu için. Diğer bölümü yarın atacağım. Votelarınızı bekliyorum 🤍

Fireside | Larry StylinsonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin