Ben güçlü olmam gerektiğini daha çocukken öğrendim. Hayat bunu bana canımı almadan, süründürerek yaptı. Babam, ben 10 yaşıma basana kadar hatırladığım neredeyse her gün annemi aşağılardı. Üstelik bunu zevkle başı dik bir şekilde yapardı. Sanki üstün olduğunu bize haykırmak istiyordu. Oysa yanılıyordu. Kimse varlığıyla diğer bir kimseden üstün değildi. Hepimiz varlık olarak insandık, varlığımız aynıydı. Kimseyi teni, ırkı, hastalığı, sağlığı, görünüşü ya da X ve Y kromozomlarının belirlediği %50 olasılığıyla adeta eşitliğini kanıtlamaya çalışan cinsiyet üstün kılmazdı. Ama o bunu önemsemiyordu. Üstelik bilmediği bir şey vardı: Başkasını kendinden aşağı görmek insana insanlığını kaybettirirdi. Annemle babam ben 10 yaşıma bastıktan sonra boşandılar. Ancak babam bunu kabullenmedi. Ona göre onun aşağılamalarına katlanamayan kişinin varoluşu bir hataydı. Düzeltilmesi gereken bir hata...
Ortaokula yeni başlamıştım. Babam olmadan annemle çok mutluyduk. Annem Lulu güçlü bir kadındı. Babama yıllarca katlanabilmişti. Ancak son yıllarda gücünü kaybetmişti. Bunun sebebi babamın ona çektirdiklerinin onu tıpkı kurtlanmış tatlı bir meyve gibi çürütmesiydi. O günlerde beni üzen tek şey annemin gücünü kaybetmesiydi. Ama canım anneciğim beni her gördüğünde başını dikleştiriyor, gücünü geri kazanıyordu. Yıkılmış halde bile bana sevgiyle bakması bana sevgiyi çok güzel öğretmişti. Keşke o ışıltılı, sevgiyle parlayan gözleri benden kimse ayırmasaydı... Ama travmam olacak bu kaybı da babam üstlendi. Ben annesi tarafından sevgiyle büyütülmüş, babası tarafından acı ile olgunlaştırılmış bir kız çocuğuydum.
"Bam!" silah sesi kulaklarımda çınlarken dolan gözlerim ağlamaktan başka hiçbir şey başaramıyordu.
11 yaşımdaydım artık. Annem karne günü için beni güzelce hazırlamıştı ve karnemi almaya benimle geliyordu. Anneme ilk ortaokul karnemi götürecektim. Yola çıkmıştık. Yürürken sohbet ediyorduk ve annemin heyecanla ışıldayan gözlerine birden gölge düştü. Siyahın en koyu tonunda, iğrenç bir gölge... Annemin o güzel yıldız misali parlayan gözleri bir anda koyu bir öfke, yoğun bir korku ve yavrusunu koruma içgüdüsüyle körüklenen bir alevle kaplanmıştı. Annemin baktığı tarafa tereddüt ve korkuyla baktım. Babam o pis yüzüyle karşımıza çıkmaya nasıl cesaret edebiliyordu aklım almıyordu. O karanlık aptal gözlerini oymak istiyordum. Bakışı o kadar rahatsızlık hissettiriyordu ki sanki aç bir timsahın burnunun dibindeydim ve ölümle tanışmak için bekliyordum. Birden annemin önüne atladım ve tehlikeli olduğunu düşündüğüm benim ciğerimi yakan, babamın bir pislik gibi sırıtmasına sebep olan bakışlarımla ve tehditkar bir tavırla "Anneme dokunmayı aklının ucundan bile geçirme" dediğimde bir kahkaha patlattı. Annem beni arkasına almaya çalışırken bana bir adım yaklaştı ve " Senin gibi aptal küçük bir kız en fazla ne yapabilir ki? Senin gibi bir hata dünyaya asla kavuşmamalıydı." O iğrenç pisliğe attığım yumruklarım hasar verememişti. Ardından elini arka cebine uzatırken "Merak etme sevgili anneciğine dokunmadan bu işi halledeceğim." dedi. Hiçbir şey anlamamıştım. Arka cebinden kaptığı silahını çıkarıp anneme döndü " Cehenneme hoşgeldin sevgili eski karıcığım." Babamın üstüne atladım ama o ses duyuldu bi kere "Bam!" gözlerim sanki alevlere atılmıştı ve yanıyordu. Gördüğüm görüntü bulanmıştı ve kulağım çınlıyordu. Anneme koştum. Belki görüntü bulanıktı ama annemin o mis gibi kokusu kan kokusuyla karışmıştı ve kokudan bulmak zor olmadı. Annemin başında saatlerce ağlamıştım ve kimse beni kaldıramadı. Bu iğrenç cinayetin ardından babam mahkemeye çıkacaktı ve ben de o mahkemeye ne olursa olsun gidecektim. Annemin intikamının alındığından emin olmalı ve gerekirse kendim yapmalıydım...
Zaman durmuş gibiydi. Annemin cesedinin başında, dünyadan bağımı koparmış gibi öyle bakıyorum. Yanaklarım sırılsıklamdı ve kendime gelip yaşlarımı sildiğimde yağmurun yağmış olduğunu fark ettim. Ayrıca annemin cesedi de ortalıklarda yoktu. Anlaşılan morga götürmüşlerdi. Ben farkına varmamıştım ama cinayetten yarım saat sonra haber alıp gelen teyzemin anlattığına göre o gelmeden önce çevredekiler beni kendime getirmeye çalışmış ancak ayılmamışım. Hatta teyzem geldiğinde bile beni ayıltmayı başaramamış. Teyzemin tahminine göre yaklaşık 2 saat öylece annemin yığıldığı yere bakakalmışım. Oysaki bana saliseler gibi gelmişti. Sanki o an zaman durmuştu ve evren vedalaşmam için beklemişti. Hala inanamıyordum. Sanki annem her an bir yerden çıkıp gelecekmiş gibiydi. Sanki gerçek değil iğrenç bir rüyaydı. Hayır rüya değil de kabustu sanki. O an uyanmak istedim, yapamadım. Benim biricik hayat neşem ellerimden sabun gibi kayıp gitmişti ve ben bunu engelleyemedim.
Teyzemle arabaya bindikten sonra kafamın içinde korkunç bir fısıltı duydum. "Aptal küçük kız annen senin yüzünden öldü. Karneni tek başına almaya gitsen ölmezdi. Ya da en azından kurşunun önüne atlayabilirdin ama sen korkaksın ve sadece korkak da değilsin güçsüzsün, acizsin seni aptal küçük kız... Ölmeyi annen değil sen hak ediyorsun. Hem anneni özlemedin mi? Öl ve onun yanına git." şeytani bir ses bunları söyleyip durdu. Susmasını istedim. Yumruğumu sıktım ve hızla kafama vurmaya başladım. Arabadaki kuzenim Aisha ellerimi tutarak bana engel olmaya çalıştı. Teyzem "Dur lütfen senin hatan değildi" diyordu ama kulaklarım ne yaparsam yapayım o şeytani sesi ön planda tutuyordu. Teyzem en sonunda dayanamadı ve arabayı kenara çekip arkasına döndü ve ellerimi sıkıca kavradı. Gözlerime şefkat dolu gözleriyle bana baktı ve "Dur" dedi. "Kendine zarar vermen çare değil. Biliyorum çok zor ama dayanmalısın." dedi ve ardından gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı, gözlerini açtı ve yutkunduktan sonra "Annen seninle iletişime geçebilseydi yaşamanı ve iyi bir vatandaş olmanı isterdi." dedi. Bu sefer kulaklarımda başka bir tümce yankılandı: "Annen seninle iletişime geçebilseydi yaşamanı ve iyi bir vatandaş olmanı isterdi." Evet, teyzem haklıydı. Annem tam olarak bunu isterdi. Ama sanırım iyi bir vatandaş olamayacaktım.
Sanırım aklımı kaçırmıştım ama haklıydım. Teyzemin benim için ayırdığı odada korkunç planlamalar yapıyordum. Planın başlığı belliydi: Annemin katilini öldürmek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüler Geçidi
FantasyKomiser Gloria, bazı uzuvları eksik olan cesetler bulunmasıyla amansız bir davaya atılıyor. Ama bilmediği bir şey var bu dava yalnızca dünya'nın sorunu değil. Bu ilginç dava kanlı ölümle süslenmiş dikenli yollardan geçiyor. Komiser Gloria bu ölümle...