5.İnsan düşleri öldüğü gün ölür.

1.3K 206 434
                                    

Selam benim bir gün içinde yeniden geleceğimi kim tahmin edebilirdi? ahey ahey kısa yazacağım dedikçe uzun yazıyorum, kahretsin.

Bakınız ben üç saat sonra uyanacağım. Ve bu saatte kadar bölümü yazcam diye uğraştım. Samimiyetimle söylüyorum. Dananın kuyruğunu kopartacak olan bölüm bu. Eğer gerçekten okuyup geçerseniz, bu fice değil diğer fice uçarım. Çünkü emeklerimin ve çabalarımın hor görülmesi canımı sıkıyor. bir bayburt yazan yere gelen yorum kadar tüm fic boyunca yorum gelmiyor (çünkü ben yazıları sadece sizin yorumlarınızı, tepkinizi okumak için yazıyorum, umarım anlayabiliyorsunuzdur beni... )

İyi okumalar, tae sana artık gün yüzü yok kardeşim :)



...

Ne dert ne acı ne hayal kırıklığı: Yalnızca küçük aşevinin küçük kapısından geçip giden boş bir bakış ve uçsuz bucaksız ölüm arzusu, aynı anda her şeyin sonsuza dek bittiğini görmek dileği.

...


Bölüm 4: İnsan düşleri öldüğü gün ölür. Öyleyse ben bir ölünün hatırda kalan hatıralarıyım artık.

İnsan koca bir dağ olarak kendisine koruma gibi kalkan sardığı yuvasındaki delikleri fark ederken, kapatmak ister. Ancak ben değildim onu yapacak. Ben bu eceliyle gelenin kazıyıp da beni eşelemeye başlayan durumun kökenini arıyordum. Nedir bizim bu hanemize durmadan girmeye çalışan sızılar. Taehyun tüm bunları niçin bana yapıyordu? Tekrarlanan bir döngü içinde gizliyordu bu durumu. Sadece isim miydi yalan olarak diye düşünmeden edemiyordum. Çünkü o ismi bile öyle kolay söylemişti ki, bunu bu kadar kolay söyleyen bir adam, bana daha neler demiş olmalıydı değil mi?

Ben kör değildim. Ben sadece görmek istediklerimle kendimi kaybetmiştim.

Elimde olana sahip çıkma arzumdu. Keza kalbim vardı bu adamın ellerinde. Aklım vardı, bedenim vardı, canım, canımın en içi vardı. Ve ben aklımda varsayımlar koğuşunda debelenmeye hazırdım. Eğer Minjun'un kucağıma gelmek için ellerini bana kaldırmaya çalışmasaydı ya da Taehyun, "Jungkook hadi," diye seslenmeseydi. İki taraftan çekilirken kaldırdım başımı ve ilk ona baktım. Hemen yan tarafta duran bir aileyle kaynaşmış ve muhabbet etmeye başlamıştı. O kadar samimi ve sıcak hissettirirken, elimde tuttuğumu fark etmeden yerine koyarken bir tanesini kendi cebime kattım. Bunun peşinden gidecektim. Peşinden gidemeyeceğim arayışımın ilk rotası kesinlikle Taehyun olmayacaktı.

Çünkü benden sakladığı şeyi bu sefer yüzüne vurmak istiyordum. Bana ufacık da olsa yalan söylememesi gerektiğini her daim dile getirirken bunu bile bile yapıyor olmasının nasıl da iğrenç bir çelişki olduğunu kendisine söyleyecektim.

Sabırsız bebeğimi kucağıma aldım. Ondan sonrasında bendeki bu garipliği anlamasın diye de sadece Minjun'un yanaklarını sevmeye çalıştım. Ama aklımın her bir köşesinin düşündüğü buydu. O adamın ismini benden neden saklıyor olduğuydu? Bu durum ile ilgili ne gibi bağlantısı vardı? Taehyun benden bir şeyler kesinlikle gizliyordu. O gizlediği şeyi bulmalıydım. Bana asla söylemeyecekti. Söylemek isteseydi bunu bir şekilde fırsat bulduğu her an yapabilirdi. Ama yapmıyordu. Ben gerekeni yapacaktım. Ben nasıl bir adamla evli olduğumu bilmek istiyordum. Sevgililiğimizde her daim bana karşı iyi ve sıcakkanlıydı. Yanındayken her daim ayaklarımın yere tam basmadığını, sarhoş olduğumu ve ona feci bir şekilde bağlandığımı biliyordum. Bunu sadece yakışıklı olmasından kaynaklı bir hayranlık olarak algılamak çok yanlıştı. Çünkü ben, bana olan yaklaşımına, sınırlarına ve ince düşüncelerine âşık olmuştum. Tamamen eksik yanlarımdı ve onunlayken bir bütündüm. Bu çok nadir hissedilirdi. Bende kendimi o nadir duyguları tadabilen ender insanlardan biriyim derken gururlu olmuştum daima.

two ringsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin