Selam ballarım, ben geldim. Dün benim yb atacağıma dair attığım bildirime dayanarak beklettiğim insanlardan özür diliyorum... Elimde olan bir şey değildi. Annem sabaha kadar uyanık olduğumu fark edince bilgisayarımı elimden aldı
Bende bölümü şimdi tamamlayarak atıyorum.
Bu kadar zamanın ve gayretin karşılığını almak adına, sınır koymak durumundayım.
Vote: 170
Yorum: 650
8klık bölüm gözlerinizden öper. İyi okumalar :)
...
"Uzun cümlelerle konuşuyor kalabalık.
Bir sözcüğe sığdırdığın dünyayı seviyorum."...
Bölüm 16: Sen bana deli, ben sana deli. Kanarız deli gibi.
"Sence de seni bu saatte başını bu denli ağrıtan gerçekleri bana anlatma vaktin gelmedi mi oğlum?"
Annemin yüreğimi satır satır kesen sesiyle sıçramamak elde değildi. Elim yüreğimin üzerine kondu panikle. İçtiğim suyun tekrardan boğazıma dizildiğini hissederek soluklandım. Gözlerim karanlığa alıştığından onu daha rahat seçerek bir adım attım.
"Anne sen yanlış anladın. Sadece vücudum bazı yaşanmışlıkları anlayacağın üzere kabullenemiyor." Diyerek durumu izah ettim hızlıca. Ama o benim ufak telaşıma nazaran daha sakin ve emin bir sesle benimle konuştuğunda kapana sıkışmışım gibi vücudum kasılmadan duramadı.
"Jungkook, seni ben yetiştirdim bebeğim. Bana artık yalan söyleme. Biliyorum, daha fazla canımız yanmasın diye susmak istiyorsun ama unutma, ben senin annenim. Konu sen olduğunda her sorunu büyük bir sorumlulukla göğüslerim. Sen sahipsiz değilsin. Sen buraya tekrar geldiğinde ben kendime bir söz verdim. Oğlumu bir daha sahipsiz bırakmayacağım."
"Anne," dedim ne diyeceğimi bilemeyerek. Ancak o sakin tuttuğu sesi beni şaşırtarak biraz yükseldi. Yine de dikkat ediyordu. Herkesi başına toplamak istemediği belliydi. "O yukarıdaki haysiyetsiz adam seni aldattı mı? Doğruyu söyle bana. Nuna konuşmalarınızın birkaçını anlayamamış ve korkup bana anlattı. Bende size bakarak anladım geri kalanı."
Ne kadar ağır geldi orada sessizce durmak ve bir şey bile diyememek. Annemin gözleri dolmuşlardı bile. Sessizliğim ona büyük bir yanıt olmuştu. Yüzüne bakamıyor olmam bile. Doğrultamadı bile omuzlarını.
"Sen bu yüzden mi buralara kadar tek başına geldin, o halde. Per perişandın sen oğlum..." ellerini başına yasladı. "Oğlun seni gördüğü anda perişan bir hale büründü." Diyerek anlamaya çalıştığında, damağım titriyordu. Nasıl tepki vereceğini bilmesem de en az benim kadar kafası ve yüreği karışıktı. "Bir şeyler olmuş aranızda. Onu ilk gördüğümde yanında, elini tutuyordun bu adamın. Gözlerinde aşktan kör olmuş perişan bir hal vardı. Fakat şimdi, duyarsız, her an fırsatını bulsan boğazlayacakmışsın gibi. Kaçıyorsun, kaçıyorsunuz birbirinizden."
Ben o günleri nasıl unutabilirdim ki? Şimdi tüm yaşadığım eziyetleri kıyıp da anneme nasıl anlatabilirdim. Daha ben kalkamamıştım yaşadıklarımın ağırlığı altından. Ama yalan söylemek de istemiyordum. Bu saatten sonra yüzüm daha fazla kızaramazdı onlara karşı.
O yüzden oynattığı sandalyesinin hemen önüne geçip dizlerimin üzerine çökerek ellerimin arasına aldım ellerini. Şimdi gümüş ay ışığı tamamen ikimizi sarıyor ve aydınlatıyordu. Bereket toplanmış yüzünün kırışıklarında benden dolayı pay edinmiş acıları buruşuyordu. Başını acıyla sallandırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
two rings
Fiksi PenggemarTaehyung gerçekten evliydi ama Jungkook ile değil. Ama Jungkook kucağındaki bebeğiyle Taehyung'a bakarken, onunla evli olduğunu sanıyordu. !mpreg, taekook