Selammm ballarım, uzun bir bölümle geldim. Şu yazıyı wordden yazıp wpye atıp sonra telefondan yapıştırıp tüm paragrafları ayırmaya çalışmak, bölümü yazmaktan daha zor yemin ederim ağğğğ
Neyse neyse, lütfen biraz verdiğim emeğe saygı gösterip yorum yapar mısınız, işe giderken okumak istiyorum ve motive olmak istiyorum 🥺🤭
İyi okumalar :)
...
"Sana ilk kez git dediğimde ve sen gittiğinde kalbimin nasıl lime lime olduğunu hatırlıyorum. İlk zamanlar kolaydı. Gün geçtikçe yokluğun ağırlaştı. Boşluk büyüdü. Sen gelmedin."
...
Bölüm 10: Belki bir gün özlersin, başka adamlarla başka şekillerde.
Bir yalan furyasıydı var ettiği, şimdi etten kemiğe dönüşen bu intikam, hayatın tam olarak kader diye vurguluyordu kendisini. Kim Taehyung, karısının ona söylüyor olduğu sözlerin sahibine doğru uzatırken bakışları çok kararsızdı. Saniyelik bir iç gıcırdaması yaşadı. O gözler nasıl olurda bir an için kalbini çarptırdı, halbuki karısının kendisine bakan gözlerinde işlemeler vardı. Fakat genç adamın dupduru duran bakışlarındaki yangın, içinin soğuk yankılarına birer ateş paresi olarak düşüyordu.
Bakamadı gencin gözlerine. Sır gibi sakınarak çekindi.
"Gidelim öyleyse," dedi garip bir sesle. Kalmayı, geçmişinde olan ama hatırlayamadı lakin hislerine his katandan vazgeçemeyerek kaçmaya çalıştı. Kadın memnundu bu durumdan. "Hay hay, gidelim, yeterince geç kaldık. Misafirler bizi bekliyor olmalı."
Taehyung, en sevdiğine sırtını dönerek sola doğru dönerken dikkati halen oradaydı. Yanındaki kızıl saçlı genç adamın pek de hoş olmayan bakışları da dikkatinden kaçmış değildi. Sinirli ve şaşkındı. Ama o gözleri ışıl ışıl olup yaşlı gözlerle bakanın hali neydi öyle? Nasıl da mahvetmişti kendisini. Onun kim olduğunu şimdi daha çok merak ediyor, can borcu varmışçasına sızlattığı yürekteki kişiyi daha çok anlamak istiyordu. Bunu karısına soramazdı. Hiç hoş olmayan bir cevap almıştı zaten. Bunu yaparak saç teli kadar bağda duran ilişkilerini koparmasına sebep olurdu bu.
Eun ise güçlü ve umursamaz gözükerek Taehyung'un ellerine sıkıca ellerini kenetlerken, yüreğindeki korku halen bir yumru gibi atmaya devam ediyordu. Bir an olsun şu çocuğu hatırlayacak diye ödü kopmuş, telaştan dili uyuşmuştu. Şu anlık iyi dursa da içinden, hatırlamadı, diyordu. O kadar seviyorum diye ağladığı adamın gözlerinin içine baksa bile hatırlamadı. Demek ki bu geçici değil, kalıcıydı. O zaman Taehyung ile ilk yıllarımıza dönebilir, onu yeniden öpebilirim. Bana sarılabilir ve gerçekten de mutlu olabiliriz.
Taehyung misafirlerle naçizane bir sohbete giriştiğinde ancak derin bir oh çekti. Her şey yolundaydı onun için. Ama değildi ve bir daha da olmayacaktı.
Jungkook için ise her şey muntazam bir ıstırap silsilesiydi.
O kadar yılmıştı ki. İçinde bir az olsun, kendisini gerçekten seviyor olduğuna dair inandırdığı düşleri de oracıkta ölmüştü. Kaybettiğinden ağlamıyordu. Yüzleştiği hayal kırıklığının boşluğuna döküyordu bunca yaşını.
Hoseok, "Jungkook, gidelim buradan. Mark'a ben durumu açıklarım. Eminim anlayışla karşılar bu durumu. Senin için endişeliyim. Lütfen donup kaldın, yüzüme bak. Beni gör," dedi acı acı. Kıyamadığı çehresini avuçladı. Jungkook'un buz kesmiş teninden dökülen sıcak yaşlar avuçlarına dökülüyordu. Bunlar Hoseok için kirden ibaretti. Çünkü o adam için ağlıyordu. "Değmediğini gördün. Canını bu adam için yakmaman gerektiğini sende gördün. Ama bu iyi bir şey aslında. Ne seni ne de çocuğunu umursuyor. Minjun'u ve kızını kaybetmekten korkuyordun. Fakat o zaten karısıyla çoktan mutlu mesut yaşamaya devam ediyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
two rings
FanfictionTaehyung gerçekten evliydi ama Jungkook ile değil. Ama Jungkook kucağındaki bebeğiyle Taehyung'a bakarken, onunla evli olduğunu sanıyordu. !mpreg, taekook