Selam ballarım, okuduğun hangi vakitse güzel bir gün geçirmeni dilerim.
(Bölüm geç geldi çünkü bir haftadır ciddi anlamda söylüyorum çok hastaydım, genel olarak hiçbir yerde aktif değilim, gecikme sebebi bu oldu. )
İyi okumalar :)
...
Sessiz sakin, için için bir ağlayıştı bu; gözyaşı akıtmadan, gönülden bir hıçkırış.
...
20. Bölüm: Sevgiyle küçüldüm, nefretimle büyüdüm. En nihayetinde gözlerinde öldüm.
Ben küçülmüyorum, ben parça parça yok olarak bir bütünü doyuruyorum.
Girişi olmayan cümlelere başlamak kolaydı tabii ki. Durumu izah etmek sanıldığından daha zordur. Küçücük bir tebessüm saçtı diye yüzümde, nasıl da kendimi yediğimden ve suçladığımdan bir haberdiniz siz. Özellikle manalar boyu bir karamsarlık içindeyken; ansızın, bir insana nedenli nedensiz umudu satabilmiş olmanın ve bu umuda kendine de inandırmanın garipliği söz konusu ise durum daha da zordu.
Taehyung'un yanından ayrıldıktan hemen sonra odaya geçtiğimde elbette oğlumla ilgilenen Jimin ile karşılamıştım. Bir an için zihnimde bizden başkası yoktu. Bilmeme rağmen onu gördüğümde ufacık şaşırmış ve girizgahım çölümün ardında kaldığından kaçınmıştım, benden başkası bilmesin diye. Yüreğimde her şeyin yoluna gireceğine dair bir umudu sarıp saklamak istiyordum. Mümkün olabilirmiş gibi.
Halbuki Jimin'in gözlerinin içi parlıyordu ve bu durum odadan çıkmadan önce yoktu. Bana karşı olan konuşması sert olmamıştı, ancak bencillik yapamayacağım kadar arada kaldığını belli edecek kadar da sitem doluydu. Aklımda sözlerinden dolayı birçok soru işareti bıraktığı gibi evlattan vurduğu kelimeleri kendisine bir adım daha yaklaşmamı sağladı? Mutluluklarımız belki değil ama acılarımız bizi diğer insanlarla bir ortak veya bir yandaş olmamızı sağlıyordu. Bunu Jimin ile daha rahat anlayabiliyordum.
Başkalarını mühim bulmayanlar, bir gün kendilerini de mühim bulmayanlarla karşılaşacaklardır; fakat bu hakikat, onların mühim bulmamış olduklarının mühim olduğu manasına da gelmezdi.
Jimin ile bunu karşılıklı anlamış, ne yaşandığı meçhul hafızasındaki senaryolara rağmen tek bir kelime dahil geçmeyerek kısa bir bakışma yaşamıştık.
İşler yolunda gidiyormuş gibi görünüyordu. Hınzır bir tebessüm dudaklarının altında ezilmeye başlarken beni utandırmamak adına tek bir şey söylememiş olmasını görmezden gelerek yanlarına kadar ilerliyordum. Sanki biliyordu ve ona göre hareket ediyordu o da. Bu nedenle cıvık parmak uçlarım sarsılmadan yol alabiliyordu.
Minjun'u yere sermiş olduğu oyuncak havuzunun içine bıraktı. Ceketini boynuna bir pelerin gibi asmış ve kendi aralarında bir oyun oynadıklarını göstermişti bana. Fakat oyun devam etmeyecekti, Jimin boynundaki ceketini yavaşça çözüp üzerine giyindi. Meşgul görünmeye çalışıyordu, en azından cebindeki telefonu çıkarırken ve sözlerine göre tutum sergilerken öyleydi en azından. "Sen geldiğine göre ben de şu ihmal ettiğim telefon görüşmesini yapabilirim," diyorken, aslında odadan bir an önce çıkmayı bahane etti. Şayet sadece saniyeler içinde odaya yeniden dönmüş olmasaydım, Taehyung'un aramızda geçen o ani yaklaşımı, benim için uzun zamandan sonra sert sayılacak bir yumuşaklıktı bu, ona haber verdiğini düşünecektim.
Ancak değildi. Histi. Sandığımdan daha anlaşılır altıncı hisler.
Açıkçası benim de Taehyung gelmeden öncesinde tertemiz düşünmeye ve bu adımımın bana ne kazandırıp ne kaybettiğini anlamaya, kabullenmeye ihtiyacım vardı. İtiraz etmemem veya tek bir kelime dahil etmeden aramızda, onu başımla onaylayarak gitmesine sessizce onay verme sebebim de bu olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
two rings
FanfictionTaehyung gerçekten evliydi ama Jungkook ile değil. Ama Jungkook kucağındaki bebeğiyle Taehyung'a bakarken, onunla evli olduğunu sanıyordu. !mpreg, taekook