~Gerçekler~

27 7 33
                                    

Selam güzel okuyucum.
Umarım güzel bir gün geçiriyorsundur.
İyi okumalar dilerim.
Medya: Rosa'nın giydiği sweatshirt.

...

Şuan ne mi oluyordu. Hemen anlatıyorum. Mert'in bize olan korku dolu bakışları ile daha doğrusu işaret parmağını bir bıçak misali ayıcığın boğazına tutmuştu.

Ben ona şok içinde bakarken Meriç onun üstüne doğru koşmaya başladı. Mert kafasını hızlı bir şekilde iki yana sallayınca saçlarında ki sular etrafa damlalar halinde sıçramıştı.

Hadi ama gerçekten kovalamaca mı oynayacaklardı. Aslında ben de oyun oynamayı severdim. Saklambaç en sevdiğim çocuk oyunuydu fakat şuan bilmediğim bu yerde, tanımadığım bu insanlarla daha fazla zaman geçirmek istemiyordum.

Düşüncelerimi bir kenara bırakıp tekrar onlara baktım. Meriç çoktan Mert'i yakalamış ve koltuğa oturtmaya çalışıyordu. Bu şekilde gözümde iki kardeş gibi duruyorlardı.

"Eğer biraz daha böyle devam edersen o çok değer verdiğin ayıcığı çöpe atarım. Hatta çöpe atmakla kalmam onu gözlerinin önünde bir öğütücüye atarım. Eğer bunları istemiyorsan otur yerine."

Mert yerinde kaskatı kesildi ve hemen oturdu. Sanırım elinde getirdiği ayıcık onun için gerçekten çok önemliydi.

Meriç rahat bir nefes alarak kendini koltuğa bıraktı. Ardından gözleri gözlerimi buldu. Gözleri yavaşça saçlarıma kayarken ben de onun saçlarına bakmaya başladım.

Hala ıslak olan saçları ona ayrı bir hava katıyordu. Ve o gözleri, sonsuz bir orman gibiydi. Ona bakmaya devam ederken yerinden kalktı.

"Mert git çay getir."

Şuan sıcak bir çay gerçekten çok iyi gelirdi. Bu çocuğun beyni çalışıyor arkadaşlar. Ama ara sıra,kim tanımadığı birini evine alırdı ki. Mert'e baktığımda ayıcığına sarılmış bir şekilde hala oturuyordu.

Meriç adımlarına Mert'e doğru çevirdiği ve bir kaç saniye sonra yanında durdu. Elini kaldırıp Mert'in ensesine vurması ile Mert hemen ayağa kalktı.

"Ya abi sen demedın mi buraya otur yerinde kalkma hatta konuşma bile diyen. Niye vuruyorsun. Ah ensem."

"Şimdi de kalk ve çay getir dedim kardeşim duyamadın mı?"

Mert anladığım kadarıyla Meriç'e söylenerek salondan çıktı. Meriç tek eliyle yüzünü sıvazladı. Neden bu kadar sınırlıydı bu çocuk. Çok sinir erken yaşlandırırdı. Düşüncelerimi ona da söyledim.

"Çok sinir erken yaşlandırır. Küçük bir tavsiye vermek istedim."

Bana döndüğünde kısaca güldü. "Burada bekle hemen gelicem." Sanki başka bir yer biliyordum. Ayağa kalktım ve etrafı daha detaylı bir şeklide inceledim.

Klasik bir salondu koltuklar, televizyon, yastıklar. Bu yüzden gözlerim hemen tablolara kaydı.

Bunlar yağlı boya tablolarıydı. Bir tanesinin önünde durdum. Vazonun içinde papatyalar vardı ve bir kaçı masaya düşmüştü. Gerçekten güzel çizilmişti acaba kim yapmıştı.

"Beğendin mi?"

Arkamdan gelen ses ile yerimden sıçradım. Meriç gelmişti. Anladığım kadarıyla üstünü değişmişti ve saçlarını kurutmuştu. Elinde bir havlu ve sweatshirt vardı.

Tabloya bakarak yanıma geldi. Az önce düşündüğüm soruyu ona sordum.
"Kimin tablosu gerçekten güzel çizilmiş."

"Ben yapmışım." Yapmışım derken ne demek istemişti. Yaptığı tabloyu mu hatırlamıyordu acaba. Ona soru dolu gözlerle bakarken "Yani ben yaptım."
dedi.

Ölümden Sonraki YaşamlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin