Kanlı Ayaklar Ve Ağlayan Ruhlar

18 2 15
                                    

Karanlık gökyüzünün altında uzanmış boş boş yıldızları seyrediyordu.

Ani bir dürtüyle uzandığı yerden kalktı ve yürümeye başladı.

Nereye gittiğini kendisi bilmese de beyni biliyordu anlaşılan.

Umursamamaya karar vererek bedeninin onu istediği yere götürmesine izin verdi.

Kısa bir yürüyüşün ardından ağaçtan yapılma eski bir kulübeye denk geldi ve yavaşça gıcırtı çıkaran tahtalarda yürüyerek kulübeden içeriye ilk adımını attı.

Oysa orada bir kulübe olmadığına tam 5 saniye önce yemin edebilirdi.

İçerisi bir anda aydınlandı ve kulübenin ortasındaki sandelyede oturan beden gün yüzüne çıktı.

Kendisiydi.

Şaşkınlık yavaş yavaş bedenini istila ederken bu şaşkınlığın nedeninin, orada kendininin oturmasından dolayı olmadığını çok iyi biliyordu.

Şaşkındı çünkü kanlar içindeydi.

Şaşkındı çünkü hayatında hiç şahit olmadığı bir şehvet ve hırsa gülümsüyordu.

Tam kendisine doğru ilerleyecekken, sandalyede oturan beden birden bire kafasını kaldırarak, aynı korkunç gülümsemeyle kendine doğru atıldı.

Tam kendisinin -bunu söylemek hâlâ garip olsa da durum buydu- altında kalcaktı ki bir anda nefesi kesildi ve sarsılarak gözlerini açtı.

Gördüğü rüyaya ayrı rüya görmesine ayrı şaşırmıştı.

Hâlâ şaşkınlığını üzerinden atamamıştı ki kapı gürültülü bir şekilde açıldı ve bir hemşire -beyaz hain- nefes nefese kadına bakakaldı.

Ne oluğunu sorgulamasına fırsat vermeden geldiği hızla kapıyı açarak odadan adeta ışık hızıyla ayrıldı.

Kadın bir süre oturduğu yatakta olan biteni sorguladı ama herhangi bir sonuca ulaşamadı.

Hâl böyle olunca sorgulamayı bırakarak ayağa kalktı ve bedenini gerdi.

Uzun süredi ne ayağa kalkmış ne de hareket ettirmişti bedenini.

Zorunda kalmadıkça nefes bile almıyordu çoğu zaman.

Nefes almak bile eziyet haline gelmişti.

Nedenini bilmediği bir şekilde yıllar sonra rüya görmüş üstüne bir de enerjik başlamıştı güne.

İçindeki ses de şaşırtıcı derecede sessizdi bu gün.

Birkaç esneme hareketinden sonra olduğu yerde ne yapacağını bilmez bir şekilde kaldı.

Genelde ne yapardı diye düşündü ama düşünme süresi çok da uzun olmadı.

Yaptığı tek şey etrafında olan biteni ve kendi içindekileri sorgulamaktı.

Şu an canı düşünmek istemiyordu.

Yıllar sonra ilk kez nefes aldığını hissediyorken ve bu bedenine zarar vermek zorunda kalmadan gerçekleştiği için tadını çıkartmak istiyordu.

Genelde ne yapardı, nefes aldığını hissettikten sonra?

Bir sigara yakar, güzel bir film izledikten sonra yemek yapar, canı isterse de biraz temiz havada yürüyüş yapardı.

Şu an sadece yürüyüş yapabileceğini bildiği için, canını yakacak dereceye gelen sigara isteğini bir kenara attı.

Yavaş adımlarla yürüyerek -hala yürürken canı acıyordu- kapının paslanmış kulpunu aşağıya doğru eğdi ve kapıyı, dışarıdaki insanların onu göremeyeceği ama kendinin çok net etrafı izleyebileceği bir açıya getirdi.

𝒦𝒶𝓎𝒷𝑜𝓁𝓂𝓊ş 𝑅𝓊𝒽𝓁𝒶𝓇Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin