Bıçak ve çakmak. İkisi de şuan Soobin'in elinde duruyordu. Bunlar bir insan elinde tutmaması gereken şeylerdi. Tam gidecekken ses çıkarmamla Soobin'in bana bakması bir olmuştu. Kaçmamam için bana doğru koşarak kolumu sıkmıştı. TUTMUYORDU, SIKIYORDU.
"Buraya benden başkasının giremeyeceğini bilmiyor musun sen? Ne işin var senin burada?"
Sinirliydi, kızgındı, öfkeliydi. Her an beni öldürebilirdi.
"B-ben s-sadece buradan g-geçiyordum. Seni gördüm."
Beni duvarla kendisi arasına alıp boğazımı sıkmıştı. Çok canım yanıyordu. Zar zor konuşabiliyordum.
"L-lütfen b-be-ni b-bı-rak."
"Sen daha yenisin. Benim hakkımda hiçbir şey bilmiyorsun. Ben belalıyım. Hatta okulun gönderdiği fotoğrafta doğruydu. BEN BİR KATİLİM! Benden uzak dur ve benim peşimi bırak. Bu sana son uyarım olsun."
Demek herkes bu yüzden Soobin'den kaçıyordu. Onun bir katil olabileceğine inanıyorlardı. Şimdiye kadar o fotoğrafın ne ile ilgili olduğunu bilmiyordum. Ama şimdi kendi ağzından duyuyorum. Boğazımı bıraktığında rahatlamıştım.
"Sen katil değilsin. Sana inanmıyorum."
"Elimde ki bıçak ve çakmağı görmüyor musun? Her an buralar yanabilir ve sen de ben de ölebiliriz. Eğer ölmek istemiyorsan hemen defol buradan."
Eliyle gitmem gerekn yeri göstermişti. Ve o şuan ağlıyordu. Yani gözlerinden yavaş yavaş gözyaşları sürülüyordu. O damlalarda kendi yansımamı görüyordum.
"Sen ağlıyor musun?"
Ağlaması bir an da kesilmişti. Ama o hala üzgündü.
"Saçmalamadan git artık. Belalıyım işte uzak dur benden."
Yanımdan uzaklaşıp köşeye gitmişti. Ben de koşarak kantine gitmiştim. Bir tane tost ve meyve suyu almıştım. Boş bir masa bulup hemen oturmuştum. Ama bu masanın üzerinde bir fotoğraf vardı. B-bu Soobin'in fotoğrafıydı. Soobin'in elinde bir bıçak ve yerde ölü bir adam. Bi bıçak az önce Soobin'in elinde gördüğüm bıçaktı. Bu fotoğraftan her masada vardı. Bunu Soobin'e göstermem gerekiyordu. Fotoğrafı küçük siyah çantama koydum ve Soobin'in sınıfta olduğunu düşünerek sınıfa doğru koştum. Koridorda herkes Soobin'i konuşuyordu.
'Artık çok ileri gitmeye başlamış.'
'Soobin işleri iyice büyültmüş.'
'Yakında dünyada insan kalmayacak.'
...
Bu sözler benim iyice sinirimi bozmaya başlamıştı. Herkesin içinde cesaretimi toplayıp bağırmaya başlamıştım.
"Birisi bir yalan uyduruyor ve siz de buna inanıyorsunuz öyle mi?! Sizce onun gibi birisi katil olabilir mi? Siz neden her yalana inanıyorsunuz ki?!"
'Yalan olduğunu nereden biliyorsun?'
Birisi sözüme atlamıştı. Ona haddini bildirmeliydim.
"Her laf doğru olsaydı sizce yalan diye bir şey olur muydu? Bu da yalan ve siz çoktan bu yalana inanmışsınız."
Birkaç kişi sıkılıp koridordan ayrılmıştı. Soobin ise en köşede olan dolaba yaslanmış bir şekilde beni izliyordu. Hafif bir şekilde bana bakarak gülümsüyordu. Sanırım dediklerim onun çok hoşuna gitmişti. Yavaşça yanıma doğru geliyordu.
"Her şeyi gördüğüne göre benden uzak durman gerektiğini anlamışsındır. Fotoğrafta ki yerde yatan adam aslında bir ölü. Ve o adamı ben öldürdüm."
"Yalan söylüyorsun!!"
Ağlıyordum. Çünkü ben onu herkese karşı savunurken o bana inanmıyordu. Ona neden güveniyorum bilmiyorum ama o kesinlikle böyle bir şey yapamaz. Basit düşünürsek bir müdürün oğlu katil olsa zaten çoktan okuldan atılırdı. Bu bir yalan ve bunun yalan olduğunu Soobin'e inandıracağım.
"Sence bu fotoğrafa bakınca yalan söylüyor gibi mi duruyorum?"
"Montaj olamaz mı?! Hem neden sen kendini savunmuyorsun?"
Karşılıklı bağırmaya başlamıştık.
"ÇÜNKÜ BEN BİR KATİLİM!!!"
"SEN BİR KATİL DEGİLSİN!!"
Ağlamam gittikçe şiddetleniyordu. Kendimi durduramıyordum. Soobin ise baya öfekli görünüyordu. Biraz nefes aldıktan sonra sakinleşmişti ve omuzuma hafifçe elini koydu.
"Bak Yeonjun. Bana neden güveniyorsun bilmiyorum ama bu güvenin çok hoşuma gidiyor."
Kontrol etmeden atıyorum bir hatam varsa kusura bakmayın.
Çok sık aktif olamayacağım bunun için üzgünüm.
Oy verip yorum yaparsanız çok sevinirim.
Yeonbin ile kalmanız dileğiyle şimdilik hoşçakalın...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the killa / yeonbin
Teen FictionSoobin katil değildi ama kendisini bu yalana çoktan inandırmıştı.