'Her güzel başlangıcın acı bir sonu olur.'
Soobin'in özel yerinin karşısında ki duvara tırmanıp oraya oturmuştum. Tabi buranın Soobin'e ait olduğunu unutmuştum. Zaten kendisi de yanıma gelmişti. Adam yanıma bile oturmuş ben ise bunu şimdi farkediyorum.
"Üzgünüm buranın senin yerin olduğunu unutmuştum."
Ona karşı soğuktum ve bu soğukluğu ses tonuyla da hissettirebiliyordum. Tam duvardan atlayıp gitmek için hazırlanmıştım ki Soobin'in eli benim kolumu tutmuştu. Haliyle atlayış başarısız olmuştu.
"Gidecektim."
"Ben izin vermedim."
"Bak sana ne diyeceğim. Suçlu olup olmaman beni ilgilendirmiyor. Boşa uğraştığımı anladım. Sevgilin falan da olmakta istemiyordum zaten. Bu yüzden senin suçsuz olduğunu kanıtlamaya çalışmayacağım. Rahatlayabilirsin çünkü artık seninle uğraşan bir belan olmayacak."
"Bıçağın nerede olduğunu sormuştun. Neden sorduğunu merak ediyorum."
Eskisi gibi sinirli konuşmuyordu benimle. Gayet sakindi. Tanımasam bu Soobin değil derdim.
"Sadece merak ettim ondan sormuştum."
"O bıçak şuan bende değil. Sen de bıçağı sorunca senin aldığını düşündüm. Eğer bir şey biliyorsan söyle."
"Biliyorum ama bunu gerçekten söylemem gerekiyor mu?"
Birbirimize hesap sorar gibi bakıyorduk. Sanki uzun zaman önce alınmamış intikamımız varmış gibi. Öldürecek gibi bakıyorduk. Hatta öyle yakındık ki 1 milim yaklaşsam yüzlerinizi birbirine değecekti.
"Sendeyse geri istiyorum."
"Bende değil."
"Zorluk çıkartmadan söyle işte!!!!!"
Onun zaafı da bıçağıydı. Onu kaybettiği için fazlasıyla öfkelenmişti. Ayağa kalktı ve bana bağırmaya başlamıştı. Ona karşılık ben de ayağa kalkmıştım.
"Senin eşyalarınla ben ilgilenecek değilim!"
"Öyle mi?"
"Öyle!"
Bir an da kol saati olan bileğimi kendisine doğru çekti ve yumruğu ile saati kırmıştı. O saat bana arkadaşlarımdan tek kalan hatıraydı. Yumruğu ise saati ve kalbimi kırmaya yetmişti. Bileğim ise çok acıyordu. Aniden kızarmaya bile başlamıştı.
"S-sen ne yaptın?"
"Sen bana bıçağımı vermedin ben de senin saatini kırdım. Eğer hala söylemezsen kırılan tek şey saatin olmayabilir."
"Söylesene. Başka ne yaparsın?"
"Seni tamamen benim yapabilirim."
"Hahahah komikmiş. İznin olursa bileğim acıyor sınıfa gidip merhem süreceğim."
Yanından geçmiştim ki kolumu tutup beni kendisine doğru çekmişti. Beni omuzuna mı almıştı?
"Soobin saçmalama da indir beni."
"Bence saçmalayan kişi ben değilim."
"Soobin indir dedim."
Beni dikkate almıyordu. Duymazdan geliyordu beni.
"Nereye götürüyorsun beni? İndirsene!"
Beni arabasının ön koltuğuna oturtup kapıları kilitlemişti. Birazdan zil çalacaktı ve benim şuan sınıfta olmam gerekiyordu. Arabayı çalıştırmadan önce telefonunu eline aldı ve birisini aramaya başladı.
"Beomgyu biz Yeonjun ile bugünlük okulda yokuz. Hoca sorarsa Yeonjun hastalanmış Soobin onu hastaneye götürdü dersin."
'Tamam da çocuğa bir şey yapmayacaksın değil mi?'
"Sadece cezasını vereceğim o kadar."
'Neyse hoca geldi kapatıyorum.'
Konuşmaları bitmişti. Ben neden bu belaya bulaştım ki. Eğer bıçağın yerini söylersem adamı ölmekten beter edecekti ve ben bunu istemiyordum.
"Hala söylemeyecek misin?"
"Anca rüyanda görürsün!"
"Peki o halde gidiyoruz."
Arabayı çalıştırmıştı. Beni nereye götürdüğünü ve bana ne yapacağını bilmediğim için çok korkuyordum.
"Geldik, inebilirsin."
"İnmeyeceğim."
"Neden bu kadar inatsın? Bana bir şeyi zorla yaptırma. İn şu arabadan."
"İnmeyeceğim dediysem inmeyeceğim."
"Anlaşıldı."
Beni kucağına almıştı. Ne kadar dönersem deneyim kolları çok dayanıklıydı ve beni bırakmıyordu.
"Nolur bırak beni. Bir daha sana zorluk çıkartmam lütfen."
Bütün söylediğim sözler nafileydi. Beni hafifçe koltuğa oturttu ve kendisi de üzerimi çullanmıştı. Şuan ben Soobin ile koltuk arasındaydım. Başımın yanlarında ise Soobin'in kolları vardı.
"N-ne y-yapacaksın bana?"
"Bileğin kanıyor ve sen bunun farkında değilsin. Öncelikle yaranı saralım sonra seninle konuşacağım."
Yanıma oturup bileğimi sardı. Sonra ise konuşmaya başladı.
"Bu saat senin için ne ifade ediyordu? Yüz ifadenden anladığım kadarıyla o saatin bir değeri vardı."
"Bir anlamı vardı ama artık yok. Zaten kırılmasaydı da bir anlam ifade etmezdi."
"Bu arada sen benim kaçırdığım ilk insansın."
"Eğer beni bırakırsan ilk serbest bıraktığın insan da olabilirim."
"Bırakmamakta kararlıyım."
"Alt tarafı bir bıçaktı o."
"O sadece bana ait. Onu benden başkası kullanamaz."
"B-bıçağı kullandın mı yani?"
"Katil olduğuma hala inanmıyorsun değil mi?"
"Bana atılan fotoğraflardan sonra sana nasıl inanmamı bekliyorsun ki?"
"Hangi fotoğraflar?"
Yanlışlıkla ağzımdan kaçırmıştım. Ah Yeonjun ne yaptın sen?
"Ne fotoğrafı?"
"Az önce dedin ya bana atılan fotoğraflar diye."
"Yok bir şey."
"Yine benden ne saklıyorsun?"
"Yok bir şey dedim ya."
"Şuan okulda sevgili diye ismimiz anılıyor biliyorsun değil mi?"
"Nasıl yani?"
"Sence ben birisini hastaneye götürecek tip miyim? Hatta okulda herkesle kavgalıyken kim benim birisine durup dururken yardım edeceğimi düşünür sence? Okuldakiler bu yüzden seni sevgilim diye biliyorlardır. Sence bu bilgiyi doğrulamalı mıyım?"
"S-sen!"
"Eğer her şeyi anlatmazsan tamamen benim sevgilim olursun. Ayrıca seni pırlantalara benzetiyorum. Parlamasan bile benim için değerin büyük artık."
Ben arkadaşlarıma karşı bu şekilde düşünürken o bana karşı böyle şeyler düşünüyordu. Büyük ihtimalle yalandır. Kim bir belaya inanır ki?
Umarım severek okuyorsunuzdur.
Oy verip yorum yaparsanız çok sevinirim.
Yeonbin ile beklemede kalın hoşçakalın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the killa / yeonbin
Teen FictionSoobin katil değildi ama kendisini bu yalana çoktan inandırmıştı.