Bölüm 9 - Öfke

125 37 18
                                    

Kelime sayımız: 748

Minho gülümsediğini fark eder etmez suratını düşürdü ve her zamanki normal ifadesini takındı.

Bugün gülümsüyor olması normal gibiydi gerçi, çünkü bugün her şey tersinden işliyordu.

Dünya tersine falan mı dönmüştü?

Şeytan bugün hayatı boyunca hiç olmadığı kadar duygu göstermişti.

Konuşuyordu, gülümsüyordu, gülüyordu ve biriyle dışarıya çıkmıştı, hepsi de genç ve neşeli bir Melek sayesindeydi.

Bu durum Minho'nun gözünde olumlu bir şey değildi, asla hiçbir duygu göstermemeliydi çünkü çok uzun zamandır kendini bütün duygularını kaybetmeye zorlamıştı.

Ayağa kalkıp ceketini aldı ve masaya bahşiş bırakıp mekandan çıktı. Kaldırımlar boştu, görünürde hiçbir insan ya da araba yoktu. Gecenin 2sine göre oldukça normal bir durumdu.

Minho lokantanın olduğu sokağı sonuna kadar yürüdü, sonra da yeniden evine ışınlandı.

*-*-*

Şeytan odasının içinde öfkeyle dönüp duruyordu.

Aklını boşaltmak için çabalarken parmakları saçlarını çekiştiriyordu, ama düşünmeyi bir türlü bırakamadığı için sinir kat sayısı da gittikçe artıyordu.

Bir anda öfke krizine girip dolabını tuttu ve onu yere çarptı, odanın içi de hasta edici bir çatlama sesiyle yankılanmıştı.

Bu denli sinirlenmesinin sadece tek bir sebebi vardı.

Jisung.

Daha net şekilde söylenmesi gerekirse Jisung ve bir takım meleksi işaretler.

Gözlerini her kapattığında göz kapaklarının içine kazınmış olan meleksi semboller ve işaretler görüyordu.

Bunun sebebinin Jisung olduğuna emindi.

Onunla konuştuğundan beri farklı davranmasının ve her göz kırptığında bütün bunları görmesinin sebebi kesinlikle o olmalıydı.

Bu semboller başını ağrıtıyordu. Onlardan kurtulmayı ne kadar denerse denesin hiçbiri hiçbir şekilde göz kapaklarının içinden ayrılmıyordu.

Sanki başından beri oraya aitler gibiydi.

Bir süre sonra onlardan kurtulamayacağını anladı, bu kadar kolay olamazdı. Ve bütün şüpheleri Jisung'un üzerinde olduğu için mutlaka onunla gidip yeniden konuşmak zorundaydı.

Onunla buluşup bunu neden yaptığını sormak zorundaydı.

Hemen. Şimdi.

*-*-*

Jisung saçlarını hafifçe düzeltirken hastaneye doğru yürüyordu.

Direkt oraya uçabilir veya ışınlanabilirdi, ama genelde yürüyüp manzaraya bakmayı severdi.

Ortalıkta sadece binalar ve lokantalar olmasına rağmen ay ışığının hepsini güzelce aydınlatışını izlemek zevkliydi.

Hiç araba geçmiyorken sakince yürümek ve etrafa bakıyor olmak Jisung'un gözünde çok güzel bir şeydi. Ona kendini hayatta hissettiriyordu.

Hastaneye giden köşeyi daha dönmemişti ki cebindeki telefonun titrediğini hissetti.

Telefonunu pek kullanmazdı, ama melekler arası iletişimi kolaylaştırdığı için acil durumlar olması durumunda onu yanından ayırmazdı.

Kimin aradığına bakmadan açıp telefonu kulağına götürdü ''Evet?''

''Jisung.''

Hastane artık görüş açısına girmişti ki Jisung telefonun diğer ucunda Minho'nun sesini duyunca yürümeyi bıraktı ''Minho? Her şey yolunda mı?''

Büyüğün sesi gergin ve sinirli gibiydi, bu da Jisung'u hem korkutmuş hem de endişelendirmişti.

''Dinle, bana ne yaptığını bilmiyorum, ama bunu hemen kesmelisin. Aklımı fena halde kurcalıyorsun, sen ve meleksi sembollerin''

Jisung buna kaşlarını çatarken yürümeye devam etti ''Ne demek istiyorsun? Sadece hastaneye doğru yürüyorum şu anda'' derken hastanenin acil tarafına giren bir ambulans gördü ve daha sonra içindeki kişiye bakmak için kendine mental bir not yazdı.

''Diyorum ki sen ve meleksi işaretlerin, gözlerimi her kapattığımda garip semboller görüyorum. Beni değiştiriyorsun, hayatımda hiç göstermediğim kadar duygu göstermeme sebep oluyorsun. Bunları ve kendini aklıma kazımak için ne yaptın sen böyle?''

Minho'nun sesi bağırmanın hemen altındaydı, açıkça kendini tutmaya çalışıyordu. Ama Jisung neden kendisine sinirli olduğunu bile anlamamıştı, şu anda içinde olduğu durumla hiçbir alakası yoktu.

''Ben bir Meleğim, bu tip şeyler yapmam. Kimsenin aklını kurcalamak için işaretler falan gösteremem. Bahsettiğin sorun her neyse sebebi ben değilim. Dinle, şu anda bir iş üzerindeyim. 10 dakika sonra büyük parka gelebilir misin? Orada daha detaylı konuşuruz''

''Tamam'' dedi Minho bir iç çektikten sonra telefonu kapatarak.

Jisung da ufak bir iç çekip telefonunu yeniden cebine attı ve yürümeyi bırakıp gözlerini kapattı.

Onları yeniden açtığında sürekli ziyaret ettiği küçük çocuğun odasındaydı.

Ama bir şeyler ters gibiydi, bir şeyler yanlıştı.

Etrafa bakındığında odanın tamamen boş olduğunu gördü.

Yatak toparlanmıştı ve çocuğun çizdiği şirin resimler duvardan sökülmüştü.

Jisung'un o anda kalbi acımış olsa bile en kötüsünü düşünmeyi kesinlikle reddetti, belki de çocuğu başka bir odaya almışlardı.

Böylece odadan çıkıp koridorda yürümeye başladı, yanından geçtiği bütün odalarda da görmek istediği çocuğu arıyordu.

Koridorun sonuna geldiğinde 2 tane doktor gördü ve konuşmalarına kulak misafiri oldu.

''Bu berbat bir durum'' dedi doktorlardan bir tanesi açıkça ağlamamaya çalışırken ''Hayat dolu biriydi biliyor musun? Sanki hiçbir sorun yokmuş gibi sürekli gülümserdi. Hep pozitif biriydi, kendinden önce odadaki herkesin gülümsediğinden emin olurdu. O çocuğu çok özleyeceğim..''

Jisung doktorlar başka bir koridora dönene kadar arkalarında yürümeyi bıraktığını fark etmemişti bile.

Bu doktorları tanıyordu, yanına geldiği çocuğun en sevdiği doktorlardı.

İşte gerçeklik o anda yüzüne vurdu. Çocuk vefat etmişti.

Bunun olmaması gerekirdi, o çocuğun yaşayıp dünyanın güzelliklerini görmesi gerekiyordu.

Jisung sırtını duvara dayayıp yere oturana kadar kaydı ve kollarını kendine doğru çektiği bacaklarının etrafına doladı.

Bu sırada da istemeden ağlamaya başladı.

*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*

Melekler gerçekten güçsüz müdür?

Meleksi Lanet -MinSung-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin